potekiz millî takımı futbolcuları dün yaptıkları antrenman sırasın, "bu sahada biz futbol oynamayız" dediler
necmi tanyolaç
sahaya kim çıktıysa, dudaklarını ısırdı... sahaya kim adımını attıysa, yüzünü buruşturdu. başında, ortasında, sonunda hepsi söz birliği etmiş gibi bizim futbol sahası diye bildiğimiz, sürülmüş bataklığa bakıp son sözlerini söylediler: «biz bu sahada oynamayız.»
dilimiz döndüğü kadar bunun kendilerine karşı kurulmuş bir tuzak olmadığını anlatmaya çalıştık. başta eusebio olmak üzere, idarecilerine, futbolcularına ve gazetecilerine, tribünlerde çatlaklar var, dedik. belediye dedik... sorumluluk tehlike dedik.. bulgar maçını hatırlattık. insanlar tribünlerden döküldüler dedik. inanmadılar. bunun altında inanın bir kötü niyet yok, sahamız var, ama burada oynamaya mecburuz, burada oynamaya mecbursunuz, dedik. nuh dediler. peygamber demediler. halimize güldüler de. sonunda kararlarını değiştirmediler ve «her namuslu ailenin başına gelir» de yip, o kara çamurun üzerinde iki saat kadar çalıştılar...
tbibünlere selam
eusebio ve arkadaşları mithatpaşa stadındaki idmana motor gürültüleri arasında çıktılar. sahanın ortasında kimbilir kaç beygirlik bir su motoru bir baştan, öbür başa gidiyor ve sahayı düzlemeye çalışıyordu, ihtimal ki portekizliler dünyanın neresine giderlerse, gitsinler böyle bir saha görmeyecek ve böyle bir sahada çalışmayacaklardı.
sonra bir yetkili sahanın ortasına koştu. adamlara ayıp oluyor, kes şu motorun gürültüsünü demiş olmalıydı, her halde. motorun gürültüsü kesildi. motoru da, sahada çalışan adamları da sahanın kenarına aldılar. insanın koşarsa, düşüp, kalça kemiğini kırabileceği sert çamur tabakası üzerinde dünyanın en pahalı futbol takımlarından birinin idmanı başladı. tribünler dopdoluydu, yağmura rağmen. halk ille de eusebio diyordu. ehh, mozambikli, falan ama beklenen adamın ismi eusebio olunca, geç çıktı sahaya tabii. bir alkış, bir alkış, yaşa eusebio... sonunda «gol - adam» dayanamadı ve sağ elini tribünlerdeki topluluğa kaldırdı. selâmdı bu... derken eusebio bütün futbolculardan ayrıldı, gitti, deniz tarafındaki kaleye, orada hafif hafif kültür fiziğe kaptırdı kendini. fotoğrafçılar da arkasından. tek arap iyi olmayacağından, yanına coluna'yı da aldı. beraberce fotoğraf çektirip, koştular. eusebio «benim milli maçta oynamam şüpheli» diyordu. onun için kültür fizik yapıyorum». sonra, parolayı hatırlamış olacak, ilâve etti; «ben bu sahada oynamam. kimse oynamaz.» mozambikli hemşehrisine döndü; «öyle değil mi?» coluna da tasdik etti başıyla...
brezilyalı antrenör otto gioria, sonra hepsini topladı. saha nın yeni açık tribünler tarafında, futbolcuları ikiye ayırdı. minyatür kaleler arasında, topla oyalanma ve zaman tâyini yönünden kendince önemli bir çift kaleye başlattı. kalenin birini, boyu 1.85 in üzerindeki santrfor torres koruyor ve takımın en kısa boylusu simoes de bu itfaiye neferi kılıklı arkadaşının kalesine gol atmaya çalışıyordu. bir seferinde de arkadaşlarının «jero» diye çağırdıkları sakallı ve favorili germano topu eusebio'ya uzatırken kıç üstü düştü. bizim seyirciler güldüler tabii, iri kıyım adamın düşüşüne. çam devrilir gibi bir şey oldu.