bu sezon uygulanmaya başlanan passolig’in sadece taraftarı söğüşlemeye ve birilerinin para kazanmasına yönelik bir uygulama olduğunu düşündüğümüz için boykot ediyoruz ve haliyle tribündeki yerimizi al(a)mıyoruz.
etimesgut ile oynayacağımız kupa maçı öncesi, ilk olarak ilhan cavcav’ın, “kupa maçı passoligsiz izlenecek” açıklaması, ardından tff’nin “gençlerbirliği için passolig olacak ama etimesgut için olmayacak” açıklaması ve son olarak gençler yönetiminin “passolig olmayacak” açıklaması ile biletlerimizi alıp uzunca bir aradan sonra tribündeki yerimizi aldık.
maraton tribünü için biletlerin stadyum alanının dışına alınmış olması, yıllardır giriş çıkışlarda sorunlar yaşanan dar tel kapının yerine sürgülü kapını yapılmış olması, biletleri kendimiz okutarak turnikelerden stada giriş yapmamız, sahada elektronik reklam panolarının kullanılması ve anons, müzik sisteminin düzenlenmiş olması karşılaştığımız ilklerdendi.
hem tribünde olmayı hem de bir süredir görüşemediğimiz arkadaşlarla muhabbet etmek oldukça güzeldi.
rakip 3. ligden bir takım olunca, irfan buz, genç ve genelde altyapıdan oyuncuları sahaya sürmüştü. maçın hemen başında (bana göre) bu sezonun en iyi transferi olan ve (yıllardır eksiğimiz olan) uzaktan şut çekme eksikliğimizi kapatan guido’nun ceza alanı dışından çektiği şutla öne geçince maçın bittiğini düşündük.
sonrasında genç futbolcuları tanımak için, defansif ve ofansif olarak neler yaptıklarını inceleyip fikirlerimizi paylaştık.
balıkesir maçında 2 tane de gol atan berat, defansın sağında oynayan ahmet oğuz ve zaman zaman sol kanattan güzel ortalar açan halil ibrahim’ı beğendim.
32 ve 43’de gelen gollerle maç matematiksel olarak da sona erdi. maçın devamında genç oyuncuların bitmek bilmez enerjilerini ve isteklerini görmekten son derece mutluyduk.
bize gelmeden önce sırbistanda nefis işlere imzasını atan ama bizde bir türlü istenileni veremeyen tomic’in de istekli ve arzulu oyunu da hoşumuza giden kalemlerdendi.
tribündeki goy goy ve eğlence de görülmeye değerdi. gerçekten tribünde olmayı çok özlemiştik.
maçla ilgili tek kötü şey ise, devre arasında oyuna giren ve bir de güzel gole imasını atan (büyük şeyler yapmasını beklediğimiz) artun’un maç içinde sürekli kendine oynaması ve maçtan sonra tribüne gelmeyip direk soyunma odasının yolunu tutmasıydı. belki moralsizdi belki de beratın yerini almış olmasına kızıyordu ama maç içinde ve sonrasında takımla kaynaşması daha isabetli olurdu sanırım.