düşme evinden ekşi tatlı manzaralar tanıl bora 09/06/2009 radikal.com.tr
hacettepe’nin (melih gökçek tarafından gasp edilip keçiörengücü’ne çevrilerek) tarihten silindiği uzun yıllar boyunca, mor-beyaz’ın namını yaşatmaya azmetmiş eski mahallelilerden biridir, lütfü yanar. bu sezon, hacettepe’nin reenkarnasyonuyla beraber, bütün eski sahici hacettepeliler gibi o da şükür ve gururla tribünde yerini almıştı. düşüşü de vakarla karşıladı. ne de olsa üzüntüye talimliydiler.
ligin son haftasında, iki düşen takımın, hacettepe ile kocaelispor’un maçı öncesinde bir çağrıda bulundu lütfü yanar: “biz hacettepeliler, lige veda eden takımımızı uğurlarken, türkiye’de bir ilki gerçekleştirip, ‘sizi kaybederken de seviyoruz’ ritüelini ankara’ya taşımak istiyoruz. ingiltere ve birçok avrupa liginde örneğini gördüğümüz taraftar sevgisini gösterip, ‘yeniden döneceğinize inanıyoruz’ diyerek, hacettepe’mizi şölen havasında, uğurlamak istiyoruz.” kocaelisporlulara da mesaj yollamış: “iki kardeş kulübü, tekrar lige dönüşünü çabuklaştırmak amacıyla, kınalı kuzular örneği yolculamak istiyoruz” demişti.
centilmenliğe izin yok!
görgü tanıkları, bu şık tasarının mütevazı ölçülerde gerçekleşebildiğini aktarıyorlar. öncelikle ‘yetkililer’ limon sıkmış işe. boş tribüne bir sıra polis dizerek ortadan bölmek suretiyle tertibat alan bildiğimiz güvenlik anlayışı doğrultusunda, hazırlanan flamaların içeri sokulmasına izin vermemişler. taraftarların birlikte oturması için hacettepeliler kocaelililere yüz kadar bilet ayarlamışlar, ne var ki buna da yine ‘güvenlik’ gerekçesiyle engel olunmuş. yine de neşeli, sıcak bir uğurlama olmuş. maçtan önce futbolculara çiçek verilmiş, balonlar uçurulmuş. 19 mayıs’ın bilinen tenhalığını karınca kararınca şenlendiren bir kalabalık, hançeresi yettiğince tezahürat yapmış. görgü tanıklarından aktarıyorum, zira futbol medyası gözünün ucuyla bile bakmadı buraya...
lütfü amcanın imrendiği ingiltere ve avrupa manzaralarını biliyoruz: düşen takımların tezahüratlarla, alkışlarla uğurlanması... tribüne çağrılan futbolcuların, başlar önde, gözlerinde iki damla yaş, kendilerini alkışlayan taraftarları alkışlamaları... sanki yirmi bin kişilik kocaman bir el, takımın sırtını sıvazlıyor, ‘aldırma koçum’ diye teselli ediyor gibidir. izlerken gözleri yaşarır, tövbeler olsun, neredeyse takımı düşesi gelir insanın.
benim gözüm, düşen takımını bağrına basanlar kadar, derin derin üzülenlere takılır. başlarını ellerinin arasına almış hıçkıranlar, omuz omuza ağlayanlar, kitlenmiş, melul melul boşluğa bakanlar... bizde de pekala görürsünüz tribünlerde bu portreleri. temiz temiz üzülmek, salih bir duygudur. yas tutma yeteneği, değerlidir. futbolculara, hocaya, yönetime, federasyona veya kara bahta kahretmenin de icabı olabilir, eyvallah. günah keçilerinin peşine düşmek, baldan tatlıdır üstelik. ama takımını gerçekten seven için, bunlar, salimen üzülmenin üzerini örtemez. ancak salimen üzülürseniz, gerçekle yüzleşebilir, maneviyatınızı onarabilir, doğrulup devam edebilirsiniz.
on gün oluyor, biz gençlerbirlikliler de 20 dakikalığına küme düştük. konya’nın öne geçip antalya-ankaragücü maçının berabere gittiği o 20 dakikalık ömür boyunca, ben düşmeyi sindirmiştim içime. sahadaki takımın gamsızlığıyla, ufkunu transfer devr-i daimiyle sınırlamış yönetimin basiretsizliğiyle, bunu hak ettiğimizi düşünmüştüm. yine de daraldı içim. minem soldu.
melankolinin saadeti
kederimle sükunet içinde yalnız kalayım istedim. gel, dedim ışık’a, tribün dostlarımızla helalleştik, çıktık eve geldik. ışık ergen öfkesiyle söylenip duruyor. ben mütevekkil, bakıyorum. gençler’i tutmanın zaten azaplı bir şey olduğunu söylüyorum, kendimi tam baba hissederek. antalya maçından müjde bekliyoruz. sokurdanmasını bir an kesti, “geçen hafta (sivas maçını izlerken) kuduruyordun” dedi, “şimdi resmen düşüyoruz, böyle sakinsin.” cevabı kendi verdi hemen: “tabii, şimdi melankoliye geçtin.”
doğru söze ne denir? ‘okuyucu’nun yazarı bernhard schlink, son kitabı ‘haftasonu’nda, büsbütün kapılmadan, ruhunu ona teslim etmeden melankolinin tadına varabilmenin saadetinden bahseder. hem, melankoliye dalıp gitmek, ıstırabın sebebinin de derinlere inip kaybolmasına yardım ediyordur.
sonra antalya ankaragücü’ne attı, kurtulduk. işte melankolinin saadetini o zaman iyi anladım.