ilk basımı 2004 olan islam çupi'nin "olaylar, sağbekin lahana dolmasını yemesiyle başladı" kitabından;
kaleciler dramı...
yeni teknik direktör süvari, marmara'yı fazla lodoslu görmüş olacak ki, ali sami yen'in pistine yanaşan göztepe gemisinden karaya çıkıp yedek kulübesine girmedi...
süvari'sizliğe rağmen göztepe gemisi ilk yarıda beşiktaş denizinde olanca rahatlığı içinde yüzdü ve hatta devre bilerken adem iskelesi önünde iki kere gol yükü boşatmaya kalktı...
maçın 39. dakikasında adem'in elinden yere elma değil top düştü. fakat kutay, o pozisyonda hakemliği kurtarmak yerine, kendini ve adem'i kurtarmayı tercih etti ve faulü verdi. aynı adem, dört dakika sonra yine bir top bıraktı çimene, bu kere kutay haklı olarak, adem ve kendisi yerine, hakemliği kurtarma kahramanlığına girip, "oyna" dedi.
5-10 bacak o anda hem birblrerine, hem topa girdi, üç ayrı adamla göztepe gemisi adem iskelesinde gol yükü boşaltma gayretine girdi de son salise de samet, beşiktaş'ın ambar kapısını kapadı da beşiktaş da devreyi 0-0 berabere kapadı.
* * *
iki topu cennet elması gibi değil, iki ali sami yen hatası olarak yere düşüren adem, daha sonra miliç'in oturduğu küliybeye doğru el ve kolları ile s.o.s. veriyordu: "beni çıkarın..."
kalecilerin siyah eşofmanlarını giyip dünkü maça defin ruhsatı çıkarması işte miliç'in adem'i çıkarmaması ile başlamıştı...
adem ikinci yarıda kafasına örümcek ağı gibi sarılan moralsizliğini temizlemek isterken, iki şok gol yedi.
işte o esnada herkes, boyu-posu, huyu-suyu böyle sinir ve hata maçlarına pişkin genç göztepe kalecisi cüneyt'e bakıyordu.
kaleci cüneyt, ilk yarıda göztepe'nin gelecekteki alisi miydi, yoksa beşiktaş'ın sağdan soldan yaptığı, lapa lapa kar yumuşaklıgındaki ortalarda kahramanlaşan, ömrü tek maçlık bir kaleci miydi?
maçın son yarısında cüneyt'in ceza sahası içinde gittikçe görüş zenginliğini ve dengesini kaybettiğini gördük...
hele ziya'nın attığı beraberlik golünde vuruş uzaklığı takip, önceden karar verme gibi, hiçbir kaleci yeteneğini göstermeyen cüneyt'in, "ali'leşme yolunda" şimdilik sınıfta kaldığını üzüntü ile seyrettim.
dört gollü bir beraberlik maçının heyecanına belki hürmet gösterilirdi de, aynı maçın kaliteli geçtiğine propaganda fırlatanlar, herhalde süper kaleci, vasat kaleci ve kötü kalecinin maç sonuçlarına getireceği mutluluk ve elemin yüzdelerinden habersizdiler...
dünkü maçın en cevapsız düşüncesi şuydu...
istanbul'a bir beraberlik düşüncesi ile gelen göztepe'nin bu sıkıntıyı atıp maç içinde iki kere galibiyeti yakalamasına karşılık, istanbul'da göztepe'yi farklı bir skor için bekleyen beşiktaş'ın karşılaşmanın bütününde bu açık fark hayalini unutup beraberliği kurtarma konusunda gösterdiği direnişti.
miliç'in maçtan sonra bu konuda belki özürü şudur: "5 as elemanım sakattı. oynatamadım, onun için berabere kaldık..."
bu bir tutarlı savunma mıdır, yoksa maç içinde devamlı hata yapan beşiktaş savunması mıdır, onu bilemem.
bildiğim bir şey var.
ali sami yen stadı'nda çok maç beşiktaş takımının adı değişiyor ve "beraberlikler takımı" oluyor...