ters ninja futbol öyküleri dino zoff’u süründüren haitili emmanuel sanon
yazar: landlord
italya milli takımı 1974 dünya kupası’na geldiğinde, dino zoff milli takımda tam 1142 dakikadır gol yememişti. kupada oynayacakları ilk maçın sonunda bu süreye bir 90 dakika daha ekleneceğine tüm dünya adı gibi emindi. öyle ya, tarihlerinde ilk defa dünya kupası’na katılan ve henüz yeryüzünde en ufak bir başarı elde edememiş haiti milli takımıyla karşılaşacaklardı.
ege görgün (landlord) balayıları için haiti’yi seçen çiftler, miami’ye yalnızca bir saat uçma mesafesindeki bu adanın bir cennetten farksız olduğunu söyleyeceklerdir size. burası onlara göre uçaktan iner inmez boyunlarına takılan çiçek halkalarıyla karşılandıkları (kim bilir, bu konukseverlik gösterisi belki de on yıllarca boynunda beyaz adamın taktığı kölelik tasmasıyla dolaşan haiti halkının sembolik intikamıdır), denize, güneşe ve kuma doydukları harika bir tatil beldesidir.
tüm bunlar da gerçeklik payı olabilir. ama haiti’nin vitrini haline getirilmiş olsa da, bu pay aslında o kadar ihmal edilebilir bir küçüklüktedir ki, çok daha büyük, çirkin ve acı olan haiti gerçeğinin üstünde ancak bir sinek pisliği kadar yer kaplar.
işin gerçeği, beyaz adam geldiğinden beri haiti cennet olmaktan, harika olmaktan çok uzaktır. halkı çoğunlukla cehennem hayatı yaşamıştır, hâlâ da yaşamaktadır. bunu görmek için gözünüzü vitrinden bir anlığına uzaklaştırıp, haiti’nin tarihine bakmak yeter. tüm illüzyonların yerle bir olması için o bir an yetecek ve siz de kafanızı bir daha vitrine çevirmeyeceksiniz.
beyaz adam haiti’yi ve haitilileri hep sömürdü, onları köle olarak çalıştırdı, sattı, gerektiğinde gözünü kırpmadan katletti. köleler, 1800’lerin başında ayaklanıp kendi bağımsız devletlerini kurdular. bu kez öldürülme sırası beyazlara gelmişti. o güne kadar hakim sınıf olan fransızlar işkencelerle öldürüldüler. bu eylemin başındaki kişi jean zombi adlı yerliydi ve zombi kelimesinin ilham kaynağıydı. 20. yüzyılda beyaz adamın adı, bu kez amerika’ydı. bazen işgalci, bazen kuklacıyı oynayan abd sayesinde, haiti tarihindeki darbe sayısı 32’yi buldu. artk dünyanın en fakir ülkesi konumundaki haiti, yüzyıldır açlık, çete savaşları ve acımasız diktatörler yüzünden acı çekiyor.
haiti 1957’den 1971’e kadar tarihin gördüğü en kötü, en başarısız diktatörlerden biri olan papa doc (baba doktor) lakaplı françois duvalier tarafından yönetildi. bir doktor olan abd destekli duvalier yerini oğlu baby doc (bebek doktor) jean claude’a bıraktı. jean claude, babası kadar devlet işleriyle ilgili değildi. onun asıl amacı, haiti milli takımı’nı dünya kupası’na yollamaktı. bu uğurda ne gerekiyorsa yapmaya kararlıydı. trinidad’la kendi evlerinde oynadıkları eleme grubu maçını 2-1 kazanırlarken, trinidad’ın tam dört golü hakem tarafından geçersiz sayılıyordu. gruptaki diğer rakipleri olan honduras, antiller, guatemala’yı yenip, meksika’ya 1-0 yenilen haiti, almanya’da gerçekleşecek dünya kupası’na gitmeye hak kazanarak tarihinde bir ilki gerçekleştiriyordu. finalleri garantiledikten sonra ağız birliği eden futbolcular, duvalier’den 5 bin dolar prim istemeye cesaret ettiler. hatta bu gerçekleşmezse finallere gitmeyeceklerini ima ettiler. duvalier’in yanıtı sert oldu. grev tehdidinin ölüm cezasını gerektirdiğini ama vatanseverliklerini gösterip finallerde mücadele ederlerse affedileceklerini sözcüsü aracılığıyla futbolculara iletti. tartışma bitmişti.
haiti milli takımı dünya kupası yolculuğuna başlarken. soldan sağa : claude barthelemy, phito leandre, antoine toussaint (pas cole), wilfrid louis, jn. joseph,(grimeau), mario leandre, arsene auguste (pelao), jn.claude desir (tompouce), serge ducoste, phito plantin, gesner champagne (tresor), manno sanon. 1974 dünya kupası başlıyor…
unutulmaz batı almanya – hollanda finalinin yaşandığı, polonya’nın sürpriz çıkış yaptığı, brezilya’nın esamesinin okunmadığı ve hakemimiz doğan babacan’ın düdük çaldığı 1974 dünya kupası’nın dört no’lu grubunda; zoff’lu, fachetti’li italya, kempes’li arjantin, büyük yıldızı lubanski’den yoksun polonya ve haiti buluşmuştu.
italya’nın kalesini 32 yaşındaki dino zoff koruyordu. zoff belki bu kupada kupayı kaldıramayacaktı ama takımı ispanya’da yapılacak 1982 dünya kupası’nı kazanınca, o da bu kupayı kazanan en yaşlı sporcu ünvanını kazanacaktı. futbolu 112 kez milli formayı giymiş olarak bırakacaktı, bu da onu 126 kez milli olmuş paolo maldini’nin arkasından milli formayı en çok giymiş ikinci italyan topçu yapıyordu.
zoff, almanya’ya uluslararası maçlarda iki yıldır gol yememiş bir kaleci olarak gelmişti. kalesi 1142 dakikadır kapalıydı. dördüncü grubun ilk maçında karşılaşacakları haiti maçından sonra bu süreye bir doksan dakika daha ekleneceğine tüm dünya emindi. dünya kupası’nı kimin kazanacağından sonra 1974’ün en merak edilen konusu zoff’tu. zoff’un gol orucu ne zaman bozulacaktı? ve bu orucu kim bozacaktı? ilk turda kempes’ten kurtulsa bile, üst turlarda gerd müller, jairzinhio ya da cruyff gibi bir golcülere karşı ne yapacaktı.
o maç, o gol…
15 haziran 1974’de münih olimpiyat stadı’na çıkan gök mavilililerin onbiri şu futbolculardan kuruluydu: zoff – spinosi, burgnich, morini, fachetti – benetti, capello, rivera, mazzalo – chinaglia, riva. bu oyuncuların hepsi, yedek kulübesinde oturanlar da dahil olmak üzere, dünyaca tanınmış futbol yıldızlarıydı.
haitili oyuncular ise burada takımın maça çıktı ilk onbiri vermemizi gereksiz kılacak kadar tanınmamışlardı. maçtan sonra da bu durum devam etti, yalnızca iki oyuncu bu makus talihten sıyrılıp bu maç sayesinde tüm dünyanın tanıdığı oyuncular haline gelmeyi başardılar. bunlardan biri takımın savunma oyuncusu ernst jean-joseph idi. takımdan rastgele seçilen oyuncular üstünde yapılan doping testinden geçememişti jean-joseph. maçın ardından açıklanan bu olayla birlikte dünya kupası tarihinin ilk doping kullanan futbolcusu (en azından yakalanıp durumu resmiyet kazanan futbolcusu) olmuştu haitili oyuncu. kupalardan ebedi boykot yiyen jean-joseph’in bir de kampa döndüğünde haitili yöneticilerinden dayak yemesinin ardında diktatör duvalier var mı yok mu ancak tahminde bulunabiliriz. ama duvalier’in her gün telefonla ülkesinden münih’i arayıp 45 dakika takımına taktik verdiği o kupanın gözde dedikodularından biriydi. bir diğeri de jean-joseph’in kendisine yardım etmesi için çağırdığı başka takımların yöneticilerinden de üste azar işittiğiydi.
diğer haitili oyuncunun yakaladığı arkadaşınınki gibi kötü şöhret değildi. maçtan sonra hediyelere boğulması, bizzat diktatörü tarafından lüks bir arabayla ödüllendirilmesi de bunu gösteriyordu. bu futbolcu haiti’de bugün bile milli kahraman olarak görülen emmanuel sanon, ya da vatandaşlarının çağırdığı şekliyle manno’ydu.
manno, haiti takımının forvet oyuncusuydu. eleme grubunda attığı gollerle takımının buraya kadar gelebilmesinde büyük pay sahibi olmuştu. ama kupaya gelmek ayrı şeydi, kupada başarılı olmak başka…
ve maç başladı. italya’nın erkenden bir gol bulup sonra da farkı açacağı ortak görüştü. ama beklenen olmadı. takımlar ilk yarı sonunda soyunma odalarına doğru giderken tabelada skorun 0-0 olduğu yazıyordu. kendilerini italya’nın sıralayacağı gollere hazırlayanlar için bu bile yeterince şok ediciydi. haiti seyircinin saygısını kazanmıştı.
ikinci yarı artık gol için sabırsızlanan italya’nın baskısıyla başladı. bu hevesleri ve kendilerine olan aşırı güvenleri yüzünden defans güvenliğini elden bırakmaya başlamışlardı. defansın sağında oynayan spinosi’nin manno’yla bire bir kaldığı, diğer defans oyuncularının arkalarına bile bakmadığı bir andı. manno’nun hızını hesaba katarsanız onu yalnızca bir oyuncuya emanet etmek intihar demekti. italya’nın atağının kesilmesinin (biraz da faullu olarak sanki) ardından topu alan phillippe vorbe ortayuvarlaktan ceza alanına doğru bir pas uzattı. manno, spinosi’yi rahatlıkla arakasında bırakarak bu topu aldığında artık zoff’la karşı karşıya kalmıştı. sağa gider gibi yapıp sola kıvrıldı ve zoff’u da ekarte etti. geriye topu boş kaleye yuvarlamak kalmıştı. manno’nun peşi sıra koşan spinosi’ye bir tek öfkeyle topu bir kez daha filelere yollamak kalmıştı.
bu golün, bir diğer efsanevi dünya kupası maçında, abd forması giyen joe gaetjens’in ingiltere ağlarına yolladığı golle benzeşen pek çok yönü var. kimse amatörlerden kurulu abd’ye günün en iyi takımlarından biri olan ingiltere karşısında şans vermiyordu. o kadar ki bu gol ajanslar tarafından bir hata olduğundan emin olunarak “ingiltere golü attı” diye dünyaya duyurulmuştu. ikincisi golü atan gaetjens de haiti kökenliydi. iki gol arasında ciddi bir fark da var ama: abd tam 34 sene önce bu golle maçı 1-0 kazanmayı başarırken, haiti için maç aynı şekilde bitmiyordu. kendine gelen italyanlar 52. dakikada golü buluyorlardı. 66. dakikada arsene auguste kendi kalesine atıyordu golü. ve kapanışı luigi riva’nın pasıyla golle buluşan anastasi yapıyordu.
maçın sonunda kazanan her ne kadar italya olsa da, konuşulan haiti’nin attığı goldü. maçın adamı 20 nolu formasıyla manno sanon, zoff’u alt eden adam olarak tarihe geçiyordu. ikinci maçta polonya’ya 7-0 yenilseler de ne gam! konuşulan hala zoff’un rekoruna noktayı koyan manno’ydu. manno 23 haziran’da oynanan arjantin maçında da sahneye çıkıyor ve maçı 4-1 kaybedecek takımının tek golünü atıyordu.
dünya kupası’ndaki bu çıkışının ardından belçika’ya, o dönem ülkenin en güçlü takımlarından biri olan beerschoot’a transfer olan manno futbolu bıraktıktan sonra abd’de üniversite takımlarına koçluk yaptı. 1951 doğumlu manno bugün hala en golcü oyuncu olma özelliğini sürdürüyor. daha da önemlisi haiti’nin en gurur duyduğu çocuğu o. annelerin çocuklarına örnek gösterdiği, erkeklerin haitili olmaktan gurur duymalarına vesile olan bir halk kahramanı. buna sevgiye layık olmak için manon sanon vakfı’nı kurmuş o da. vakfın amacı gençlere futbolu sevdirmek, futbol sayesinde onları eğitmek. fransızca’ya hakim olanlar onun hayatını manno sanon: toup pou yo adlı iki bölümden oluşan kitaptan okuyabilirler.
son söz…
12 ocak 2010’da haiti, 7 şiddetinde bir depremle alaşağı oldu.200 binden fazla insan öldü. depremden günler sonra aklıma mano sanon geldi. acaba o hayatta mıydı? sırf bu yazıyı yazdığım için değil, 2007 eylül’ünde kendisiyle yazıştığım için “arkadaşım” olarak görebiliyordum onu artık. onu bu yazıdan haberdar etmiştim, o da karşılığında nazikçe teşekkür etmişti bana:
“benim hakkımda bir makale yazdığın için sana teşekkür ederim. italya’ya attığım o golün üstünden çok uzun süre geçti, artık herkesin unuttuğunu düşünüyordum.”
imzasının altında “yüzyılın haitili sporcusu” yazıyordu. ülkesinde yüzyılın en iyisi seçilmesi onun ülkesinde ne kadar sevildiğinin, başarısının ne büyük olduğunun bir başka kanıtıydı. ve o bununla gurur duyuyordu belli ki.
depremin ardından hemen internetin başına geçip ona bir şey olup olmadığını kontrol ettim. üzülerek, öldüğünü, ama deprem yüzünden değil, bana attığı mailden yalnızca 5 ay sonra pankreas kanserinden hayatını kaybettiğini keşfettim. ölümünden önceki son makaleyi ben yazmıştım belki de.