Bu bağlantıdan trabzon deplasmanında çektiğim fotoğraflara ulaşabilirsiniz.
trabzon deplasman organizasyonu
efendim deplasman yazısını ancak şu an yazabiliyorum.haydi buyrun seyreyleyelim.
trabzon deplasmanının başlangıcını perşembe akşamı saat 22.10'da verdim.cuma günü okulumuzdaki ders yoğunluğunun düşük olmasını da fırsat bilerek bir deplasmana daha gidiyordum.saat 22.10'da evden çıkarak aşti'ye ulaştım ve dağıstanlı turizm'in 23.30 kalkışlı aracıyla samsun'a doğru yola koyuldum.
saat 05.30'da samsun'daydım.ancak bir servis kargaşası sonunda ancak şehir merkezine inebildim.buradansa beklemek veya dolmuşa binmek yerine saatin de erken olmasını fırsat bilerek 15 kilometrelik ilkadım-kurupelit seyrinde yürüyüşüne başladım.benim servisten indiğim yer kültür merkezi önüydü.oradan başlayarak sahildeki park boyunca ilerledim.hiç acele etmeden etrafı inceleye inceleye yürümemi sürdürdüm.telefrik,amazon parkı ve sahil görülmeye değerdi.
batıya doğrun yürüyüşüm sürüyordu.epey mesafe kat etmişim ki çevreyolu ayrımına gelmiş bulunduğumu gördüm.bu ayrım aynı zamanda ilkadım ve atakum ilçeleri arasındaki sınırdı.ilkadım samsun'un eski yerleşim birimiydi ve çok katlı binalardan oluşuyordu.oysa atakum bir sahil yerleşimini andırır nitelikteydi,insana huzur veriyordu.
atakum'da zaman zaman deniz kıyısından zaman zaman atatürk bulvarı'ndan ilerleyerek kurpelit'e ve abreg abi'nin beni alacağı yer olan honda-petrol ofisi'ne vardım.abreg abi'nin beni almasıyla da onun evinin bulunduğu pelitköy'e vardım.
bir dinlenme sonrasında saat 12.50 sularında ordu'ya gitmek için yola çıktık.yolumuz uzundu.samsun-ordu arası 150 kilometre,e biz de 15-20 kilometre daha batıdayız.daha gidecek çok yolumuz vardı güzel yarim.
yolun daha 5. kilometresinde atakent'te o güzel samsun pidesinden tattık.bu pidenin güzelliği bambaşka.üzerine sürülen tereyağının aromasını bile hissediyorsunuz.pidenin o enfes tadını daha iyi hissetmek için su dışında hiç bir şey içmiyoruz.samsun pidesi kapalı olarak yapılıyor,içi kıyma ve soğan dolu olan hamur kapatılıp elle gerdiriliyor ve soğan ve kıymanın ayrı kavrulması nedeniyle lezzetler birbirine karışmadığından bambaşka bir tat oluşuyor.iki lezzet ayrı ayrı birleşince de işte böyle bir tat,samsun pidesi ortaya çıkıyor.hey maşallah be,cnn türk'teki o lezzetler durağı'ndaki değerli abi'miz gibi konuştum.
samsun-ordu arasını saatte 90 kilometre hızla alıyorduk.samsun çıkışında bizi çarşamba ovası karşıladı.çarşamba ovası'nın alabildiğini düzlüğünü bitirip bu kez yine sahil ylu kıvamına döndük.bu sırada özellikle fatsa-ordu arasını 20 kilometre kısaltan vadi geçisi hem doğası hem yoluyla beni çok etkiledi.
ordu'ya vardık.ordu'da özellikle şehir geçişi civarını çok beğendim.mehmet abi'den dinlediğimize göre ordu çok güvenli,huzurlu bir şehir.''kapısını kitlemeden uyumak'' deyimi bu kente yakışıyor,cüzdanını ortaya koy kimse o cüzdana bakmıyor.mehmet abi'nin iş yerini de bulduktan kısa bir süre sonra trabzon'a yola koyulduk.ordu-trabzon arası 180 kilometre civarıydı.bu yolda ilçeler ve yerleşimler ordu-samsun arasından daha sıktı,yeşil de tonlarını arttırmıştı.
sahil yolu güzel bir yatırım.hiçbir harcamadan kaçınılmamış.öyle ki pozantı-ereğli ayrımı arası otoyol ödeneklerinin bile buraya aktarıldığını biliyorum.sahil yolu'nun bu güzelliğinin yanında önemli zararıysa karadeniz şehirlerni denizden koparması ve doğaya 50 yılda yerine konabilecek bir zarar vermesi.bilemiyorum,kaybolan mı yoksa elde edilen mi daha üstün?
giresun'dan ve tirebolu'dan geçtik.tirebolu'yu alttaki battı çıktıyla geçtiğimizden bu güzel şehri görememek eksiğimiz oldu.
trabzon'a gittikçe yaklaşıyorduk.önce akçaabat'a geldik.sağlı sollu binalarla büyükşehir havasını hissediyorduk.tabi köfteciler de çoğalıyordu.akçaabat'tan geçerken akçaabat fatih stadı'nı da gördük.bu stad televizyondan göründüğünü tersine deniz kıyısında değil yolun yanındaki tepeni üzerinde. akçaabat'ı geçiyoruz,trabzon ve akçaabat birleşmiş.bir anda trabzon'dayız.trabzon şehir geçişi üzerinden stadyumun aydınlatma direklerini gördükten sonra içeriye sapıyor ve aracımızı da güvenli bir yer olan polis biriminin karşısına koyuyoruz.
aracımızı park ettikten sonra inönü caddesi üzerinden stad vardık.etraf oldukça kalabalık.bilet gişesine ilerlediğimizde gişede 2 sene önceki uşağın benzerini karşımızda bulduk.adama gençlerbirliği taraftarıyız deriz anlamaz.allah'tan yanındaki sade vatandaş duruma müdahale etti.meğerse konuk takım tribününe bilet basmamışlar.biz de her halde bunlar kimse gelmez diye düşünüp bilet basmamışlardır dedik ve içeride polis bize yardımcı olur diye maraton biletimizi aldık.bu biletlerle konuk takım tribününe doğru ilerledik.fakat o da ne?bizim yerimizi 23 nisan yaklaşıyor diye kız çocuklarına ve onların ailelerine ücretsiz olarak vermişler.e hadi güvenlikçilere derdimizi anlattık,gençlerbirliği taraftarıyız dedik,onlar da hiç bir şey demeksizin bizi tribüne yönlendirdi.ancak bizim biletlerle konuk takım tribününün bilet kodu farklı,makina yanlış bilet işareti veriyor.bu sıra sanırım zihinsel ikliminin öğleden öncesinde olan güvenlikçi zihnini çalıştırdı ve bizim biletleri sırada bulunan üç kişinin biletiyle değiştirdi,onlar trabzonspor maratona,biz konuk takım tribününe girdik.
içeri girip de polise gençlerbirliği taraftarı olduğumuzu söyleyince bir ilgi ki sormayın!ama ne yönde ilgi!pankarta izin yok!ancak forma giymeye de izin yok.komisere tribünü gösterdik,şuradakilere bakın hepsi en fazla lise çağında üstelik çoğu da kız,ne olabilir ki dedik,yine de izin yok.bu sırada daha sığ olan en üste çıktık,formaya yine izin yok.halbuki tribünün hepsi çocuk ve biz tahrikçi değiliz.ancak yine polisi ikna edemedik.işte yukarı çıkıp da karşılaşmanın başlamasını beklerken bir baktım tombul komiserle 2 polis müdürü bize doğru geliyor. (polis müdürünün biri 2,diğeri 3 yıldızlı.yani 2 yıldızlı olan polis müdürü ilçe emniyet müdürü seviyesinde ve 3. sınıf emniyet müdürüdür.3 yıldızlı olan polis müdürüyse il emniyet müdürü yardımcısı düzeyinde ve 2. sınıf emniyet müdürüdür.bir stadın sorumlusu 2. sınıf emniyet müdürüdür ve karşılaşma günü 4 adet 3. sınıf emniyet müdürü de kendisine yardımcı olur.işte staddan 1. derecede sorumlu olan emniyet müdürü ve bir yardımcısı bizim yanımıza geldi.) içimden tamam dedim,polis müdürü bizimle konuşacak ve pankartı geçtik ama formaya izin verecek.fakat o da ne?kusura bakmayın ama bu nasıl bir gün görmemişlik?üstelik polis örgütünde üst düzey bir görevlinin daha sakin daha sağduyulu daha olgun olması gerekmez mi?ancak 2. sınıf emnyet müdürü biri biri 20 biri 30 biri 40 yaşında olan ve hiç de tahrik gerçekleştirmeyecek 3 insanla yanlış bir iletişim yöntemi seçti.bizim iletişim yolumuz konuşmayken kendisinin iletişim yolu homurdanma oldu.
2. sınıfı yolcu ettikten sonra yanımızdaki 3 polis memuruyla karşılaşmayı izlemeye başladık.bu sırada trabzonspor tribünlerinin hiç de öyle coşkulu bir tribün olmadığını gördük.tezahürat denilen ses kulakları cırmalıyordu o kadar.
yattara'yı durduramadık,gol oldu.troisi'nin şutunda tabi bağıramadığımdan ötürü hıncımı garip bir sesle ifade etmişim ki abreg abi bile pozisyonu bırakıp bana bakmış.fatih abi o ciyağı bilir.
devre arasında öndeki polisle epey muhabbet ettik.polisin dediğine göre trabzon'da oldukça çok asayiş sorunu varmış.polisin dediği:''bir bira içen kendisini trabzon'un sahibi sanıyor.sonra asayiş sorunu çıkıyor''.ayrıca polis abimiz milletin durduk yere birbirine sataştığını ve bu sataşmalarda kendisine sataşılanın susmak yerine karşısındakine 2 katı tepki verirse daha şanslı olduğunu da belirtti.garip bir durum.demek ki sağduyulu olan değil hırçın olan kazanıyor.bu polis abimiz epey matraktı.yaptığı esprilerle bizi epey güldürdü.kendisi bize çikolata bile ikram etti,tabi ki ikramı çevirmedim.
ikinci yarının başında öndeki öğrencilerden hocalarına gelen bir soru aslında tribünde pankart açsak da forma giysek de bir sorun olmayacağını ortaya koyuyordu.tribündeki öğrencilerden birisi hocasına:''hocam kaleler mi değişti?'' diye sormasın mı!
ikinci yarıda burhan gözümüzün önünde topu kalecinin parmak uçlarına tepti.bu poziyon sonrası elimi hafiften ağrıttım.gökhan 2. golü attı.bu gol de bize stadı erkenden terk etmemiz için aracı oldu ve yoğunluğa kalmadan dışarıya çıktık.dışarıya çıkarken bizimle birlikte oturan ve oldukça matrak olan o polis abimiz başta olmak üzere çevremizdeki polislerle de vedalaştık.ah o matrak polis,öldürdü vallahi bizi!
stattan çıktıktan sonra arabaya ulaştık.arabaya ulaşıp yemek yemeğe giderken ben bir belirlemede de bulundum:burmalı kadayıfçı.yemeği yiyip dönüşe geçinceyse yarım saat önce belirlediğim öz diyarbakır burmalı kadayıfçısı'na bir kez meyletmem nedeniyle yol üzerindeki bu dükkana uğradık.sabahleyin 15 kilometre yürüyüşümde 3 burmalı kadayıfçı gördüğümden içimde inanılmaz bir burmalı kadayıf isteği vardı.neyse ki son 1,5 kjlo kadayıfa yetiştik.bu arada kadayıfçının ve bu mesleğin memleketinin bingöl olduğunu da tescilledik.o konudaki yazıyı da ülke gerçeği'ne koyayım,ilginizi çekebilir.kadayıfı da aldıktan sonra ordu yoluna koyulduk.kadayıfı tadına doyum olmaz,bu kadayıfı alanın bereketine bolluk olur inşallah!o ne güzel bir kadayıftır,bingöllü ustanın eline sağlık.
trabzon-ordu arasında günün verdiği yorgunlukla artık dayanamayarak uyumuşum.ordu'dan çıkıp samsun'a ilerlerken her ne kadar uyumak istemesem de yine uyku bastırmış.gözümü açtığımda atakum'a varmıştık.
gece 03.30'da bizi pelitköy'de kötü bir sürpiz beklemeketeydi.elektrikler yoktu.o durumda zaten yorgun olan ben yine hemen sızıvermişim.sabah 07.15'te kalkarak hemen hazırlıklarımı yaptım ve abreg abi beni otobüs acentasına bıraktı.bu kez bileti metro'dan (ucuzluktan taviz yok,bileti % 18 indirimli aldım ) aldığım için samsun'a gelişteki gibi servis sorunu yaşamadım ve atakent'ten otogara rahatça ulaştım.saat 09.00 aracıyla ankara yoluna çıktık.ben yine şekerledim.dönüş yolunda acılı leblebi de aldım.çayla iyi gider.saat 14.50 gibi kayaş'a vardık ve oradan çevre yolu'na girerek saat 15.30'da aşti'ye ulaştık.sungurlu'dan aşti'ye kada bize eşlik eden cennet mahallesi de neşemizi yerine getirdi.
eve varmıştım.saat 16.30'du.yaklaşık 45 saattir evden uzaktım.sonunda bir tatlı deplasmanı daha sona erdirmiştik.
şimdi yukarıda polisin bize ikram ettiği bir çikolataya bile teşekkür eden biri olarak çok önemli birkaç noktaya satır aralarında değil de yazı sonunda değinmek istiyorum:
bana evinin kapısını açan,sabahleyin beni kurupelit'ten alıp ertesi gün atakent'teki metro şubesine bırakan,pelitköy başlangıçlı yaklaşık 350 kilometrelik samsun-ordu-samsun seferini yaptığımız,bana o şahane samsun pidesininden ısmarlayan sevgili abreg abi'ye teşekkür ediyorum.
yaklaşık 365 kilometrelik ordu-trabzon-ordu seferini yaptığımız,bu seferde bizi şahane ikramlarla karşılayan,yemeğimi ve bunun yanısıra aslında benim almam gereken burmalı kadayıfı bile ısmarlayan mehmet abi'ye teşekkür ediyorum.
dağıstanlı turizm'le ankara'dan çıkarken 102.1 megasite fm'le başlayan müzik akışı sonrasında cumartesi günü kendime geldim.abreg abi'nin gerek gidişte gerek dönüşte çaldığı ispanyol-latin ve bunun sonrasında daha çok çalan goran bregoviç parçaları,mehmet abi'nin de gerek gidişte gerek dönüşte çaldığı konser kayıtları olarak hazırlanmış oldukça coşkulu parçalar bana bir de müzik ziyafeti yaşattı.bu iki ziyafet için de teşekkürlerimi sunuyorum.
her şeyiyle şahane bu deplasmanla hem ilk kez samsun'a ve daha ötesine gittim hem de çok güzel bir gün geçirdim.
kısaltılmış ve sadeleştirilmiştir. ancak gezinti uzun olunca da yazı bu kadar kısalabiliyor.