ilk basımı 1997 olan eduardo galeano'nun "gölgede ve güneşte futbol" kitabından;
"baby doc" duvalier ülkeyi soyup soğana çevirerek haiti'den kaçıyordu; aynı şekilde ferdinand marcos da yükünü tutarak filipinler'den kaçıyordu. ikinci dünya savaşının çok sevilen halk kahramanı marcos' un gerçekte bir savaş kaçağı olduğu, biraz gecikmiş bir bilgi olarak amerikan arşivlerinden elde ediliyordu.
halley kuyrukluyıldızı uzun bir aradan sonra semalarımızı yeniden ziyaret ediyordu. uranüs'ün çevresinde dokuz uydusunun bulunduğu, bizi güneşten koruyan ozon tabakasında bir deliğin meydana geldiği keşfediliyordu. lösemiye karşı tedavide yeni bir ilaç geliştiriliyordu. japonya'da çok sevilen bir kadın şarkıcının intihar etmesi üzerine yirmi üç hayranı onun ardından gitmeyi tercih ediyordu. bir deprem iki yüz bin salvadorluyu evsiz barksız bırakıyordu. sovyetler'in çernobil nükleer santralındaki kaza bir radyasyon bulutunun yeryüzüne dağılmasına yol açarken, radyoaktif yağmurun nerelere ve kimin başına yağdığını kimse bilmiyordu.
ispanya'da felipe gonzâlez, kuzey atlantik paktı nato'ya karşı hep "hayır" diye bağırmış olmasına rağmen, şimdi "evet" diyerek çark ediyor ve yapılan referandumla da bu karar onaylanıyordu. ispanya ve portekiz nihayet ortak pazar'a giriyorlardı. tüm dünya sokakta bir suikasta kurban giden isveç başbakanı olof palme için yas tutuyordu. sanat ve edebiyat dünyasında da yas vardı: heykeltıraş henry moore ve yazarlardan simone de beauvoir, jean genet, juan rulfo ve jorge luis borges aramızdan ayrılıyorlardı.
başkan reagan'm, cıa'nm ve nikaragua'daki kontrgerillaların silah ve uyuşturucu kaçakçılığına bulaştığı irangate skandali patlak veriyordu. cape canaveral uzay üssünden fırlatılan uzay gemisi challenger, içindeki yedi elemanıyla birlikte infilak ediyordu. amerikan hava kuvvetleri, sonradan iran'a atfedilen bir suikastı cezalandırmak için libya'yı bombardıman edince, kaddafı'nin albaylarından birinin kızı bombardımanda ölüyordu.
lima'nın bir hapishanesinde dört yüz mahkûm, mitralyözle taranarak öldürülüyordu. miami'den elde edilen güvenilir bilgilere göre fidel castro'nun devrilmesi an meselesiydi. bir yıl önce zelzeleyle sarsılanmexico şehrinde birçok insan temeli çürük binaların altında can vermişti ve şehrin önemli bir bölümü hâlâ harabe halindeyken on üçüncü dünya kupası'nın açılışı orada yapılıyordu.
86 kupası'na on dört avrupa, altı latin amerika ülkesinden başka fas, cezayir, ırak ve güney kore katılıyordu. seyircilerin dalgalanarak gösteri yapmaları ilk kez mexico şehrinde gerçekleşti ve o andan itibaren seyircilerin sık sık azgın denizin dalgalarının ritmiyle hareket etmeleri bugüne devam edip geldi. şampiyonada insanın yüreğini ağzına getiren maçlar oynandı: mesela fransa ile brezilya'nın karşılaştığı maçta platini, zico, socrates gibi tecrübeli oyuncular penaltı atışlarını gole çeviremediler; danimarka'nın attığı ve yediği unutulmaz goller oldu, öyle ki uruguay'a altı gol atıp ispanya'dan beş gol yedi.
fakat bu dünya şampiyonası maradona'nındı; ingiltere karşısında falkland adaları'nda boyun eğen arjantin'in öcünü maradona attığı iki golle aldı: golün birini, kendisinin "tanrı'nın eli" olarak gördüğü sol eliyle attı, öbürünü de ingiliz defans oyuncularını yere serdikten sonra sol ayağıyla kaydetti.