uefa finali öncesi takımın nasıl bir havası vardı?
sanki o süreç yazılmış, biz kupayı alacağız. bütün takımda inanılmaz bir rahatlık vardı. tek amacımız, o ambiyansı doya doya yaşamaktı. final sabahı ben bülent korkmaz'la antrenman yapıyorum. aşırı hırslıyım. inanılmaz deparlar atıyorum. murat beyazıt antrenmanı seyrediyor. dayanamadı ve 'hakan ne yapıyorsun, maça bir şey kalmayacak.' dedi. ben tabii 'bir şey olmaz ağabey!' dedim. öğlen oldu uyudum, ancak kaslarım acayip sert. allah'tan maçtan önce iyi ısınıp, o ağrılarım geçti. müthiş bir hırs, müthiş bir yardımlaşma ile sonuca ulaştık. zaten bu süreç boyunca hiçbir zaman bu kupayı alamayacağız demedik. fatih terim oyuncularla tek tek konuşuyordu. taktikten ziyade ambiyansı anlatıyordu bize. yani buraya kadar geldik, almadan gitmeyelim.
peki penaltı atışlarına gelirsek...
tek kelime ile el-ayak yakan penaltılardı. ancak baştan beri olan rahatlık o sırada da vardı üzerimizde. hocamız hemen penaltı atacak oyuncu listesini hazırladı. kimsede itiraz yok. listeler verildi. ben o arada suker'le sohbet ediyorum. inanın normal penaltı atarken daha çok heyecanlandığımı söyleyebilirim. penaltıyı attım ve sevindim.
kupayı aldıktan sonrasını anlatır mısın?
zaten çok rahattık. sanki soğukkanlılık hapı içmişiz. tabii sonra kupayı havaya kaldırdıktan sonra yeniden kendimize geldik. soyunma odasında çok büyük sevinç yaşadık. biz inanırsak, istersek her şeyi yaparız. çünkü artık takımlar aynı şekilde çalışıyor. biz anti motivasyonlarla çok uğraştık. sokağa çok farklı çıktık. ya kahraman ya da vatan haini olduk. bu şartlarda bu başarıyı yakalamak çok zor. dengeler, duygular çok değişiyor, bu da fizyolojiyi etkiler. o kupayı kaldırdığımızda belki de çok çok uzun seneler kimsenin yapamadığı bir şeyi yapmanın bir mutluluğu vardı.