ilk basımı 2003 olan jimmy burns'ün "tanrının eli: futbolun kayan yıldızı diego maradona'nın yaşamı" kitabından;
arjantin takımı italya'yla oynayacakları maç için napoli ye döndüğünde, maradona bir kez daha kendisinin en büyük düşmanı haline gelmiş kibrinin onu ele geçirmesine izin vermiş ve turnuvayı izleyen taraftarların çoğunun peşinde olduğu eğlence isteğinin yerine, ülke içindeki bir çatışmayı yeniden alevlendirmeye çalışmıştı.
italyanlar. napolililer'den bir günlüğüne italyan olmalarını istiyorlar, ama yılın kalan 364 gününde napoli'yi hatırlamıyorlar bile. bu insanlar bunu unutmayacak" diyen maradona, maçı politik ve toplumsal bir meydan okumaya dönüştürmeye çalışmıştı. italyan taraftarları bölmeye yönelik bu açık hamlesi arjantinli yorumcular tarafından psikolojik savaştaki ustaca bir hamle olarak değerlendirmişti, ama bu, aslında başka şartlar altında karşılaşsalar aralarındaki mücadele büyüleyici olabilecek iki ezeli rakibin çoşkusunu azaltmaktan başka bir şeye yaramamıştı. maçı izleyen gazeteciler, tifosi'lerin tuhaf bir şekilde kendilerini tuttuklarını, italya için yapılan tezahüratın roma'dakinin ya da milano'dakinin yanına bile yaklaşamadığını söylüyorlardı. penaltı atışlarına kalan maç, maradona'nın attığı ve kazanmalarını sağlayan penaltıyla sona erdiğinde, maçın bu şekilde bitmesinden memnun olanlar, sadece arjantin taraftarlarıydı.
italya '90, maradona için başladığı gibi, ıslıklarla ve yuhalamalarla sona ermişti. bu maradona'nın meksika'dan o büyük zafer havası içinde ayrılan maradona olduğuna inanmak zordu. napoli ilk scudetto'sunu ele geçirmeyi başardığında, binlerce italyan taraftarı o kadar mutlu eden maradona olduğuna inanmak ise daha da zordu. bu, maradona'nın italya'da geçirdiği günlerin artık geri dönülmeyecek şekilde sonuna gelinmekte olduğuna dair bir işaretti. üstelik, daha kötüsü de gelecekti...