kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
"bu savcı kimseyi dinlememiş!"
3 temmuz'a dair sanıklar açısından en büyük sıkına yargılama öncesi olduğu gibi yargılama sırasında da savcılık makamıydı.
şike davasının iddianamesini savcı mehmet berk hazırlamıştı. mahkemenin iddianame doğrultusunda seyretmesini temin etme görevi ise savcı ufuk ermertcan'a düşmüştü. ermertcan, tüm duruşmalar boyunca tabir caizse kıpırtısız oturdu. oyunda kendini kaybettiren futbolcu misali, adeta duruşmalarda kendini kaybettiriyordu. öyle ki, bir duruşmada mahkeme başkanı ekinci, savcının gelmediğini fark etmeyerek, duruşmaya başlamıştı! ermertcan, her şeyden önce bu sabrı ve tepkisizliğiyle izleyici sıralarında oturanlarda hayretler uyandırıyordu. diğer yandan her ttara karar duruşması"nda da büyük tepki çekiyordu. savcı için özetle şöyle deniyordu: "sanıklar ne söylerse söylesin, ne delil ortaya koyarlarsa koysunlar bu savcı hiç etkilenmiyor. karan bastan belli." sanıklar ve yakınları, yapılan savunmaların doğal olarak çok iyi olduğuna inanıyordu. her duruşma sonunda sanık yakınlarının her şeye karşı tahliye büyük bir tahliye umudu taşımalarının nedeni de buydu zaten. hani, "ne güzel savuna yapıldı. eh artık buna da diyecek bir şey bulamazlar" duygusuyla doluyorlardı. ama hemen hemen her ara kararda savcının"tutukluluk hali"nin devamını istemesi infiale neden oluyordu.
savcıya duyulan güvensizliğin zirve yaptığı ana ise 1 haziran 2012'deki duruşmada tanıklık ettik. zira bazı sanıkların savunmaları ve çapraz sorgu daha tamamlanmamışken savcının esasa ilişkin mütalaasını vermesi büyük tepki çekti. sanıklar ve yakınları, haklı olarak, mahkemede savunma yapmanın nafile bir uğraş olduğu kanısına vardılar. bu, benim için sürpriz değildi. hatta sistemi çok iyi bilen avukatlar için hiç sürpriz değildi. sadece sanıklara ve yakınlarına "hoş geldiniz türkiye adalet sistemine" demek lazımdı! mahkemelerde "itiraf gibi davanın temel seyrini değiştirecek bir gelişme olmadıkça dosyalar genelde fezleke ve iddianamelerdeki hükümler çerçevesinde bağıtlanıyor! acı ama gerçek bu. çünkü yargı sistemimiz "karakolda doğruyu söyler mahkemede şaşar" şiarına sıkı sıkıya bağlı. bu nedenle sanıkların daha "zanlı" konumundayken karakol veya savcılıkta verdiği "ilk ifadeler" davaların genel seyrinde belirleyici oluyor. mevcut yargı sistemi, insanların ilk ifadelerinde gerçeğe daha yakın beyanda bulundukları prensibini paylaşıyor. hatta bunun bilimsel olarak da böyle olduğunu savunuyor. halbuki cmk 148/4 şunu söylüyor: "müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz." mahkeme safhası genelde bir nevi usulün yerine getirilmesi şeklinde cereyan ediyor. üstelik bu zihniyet sadece savcılık için değil, mahkeme heyeti için de geçerli.
bütün bunlardan ötürü savcı ufuk ermertcan'ın mütalaasını kafasında çoktan bitirmiş olmasında şaşılacak bir durum yoktu maalesef. diğer yandan sanıkların yazılı savunmalarını daha önceden mahkemeye verdikleri de unutulmamalı. yani iyimser bir tahminle savcı, yazılı savunmaları okumuştur ve o yüzden mütalaasını hazırlamış olabilir. yine de mahkemedeki yüzleşmeler ve savunmalar tamamlandıktan sonra mütalaanın verilmesi adalet duygusunun zedelenmemesi için daha uygundu...