kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
fener fener'e karşı!
her ne kadar mahkeme başkanı 100 yıllık kulüpleri değil, kişileri yargıladıklarını söylese de ister istemez kulüpler de yargılanıyordu. zira dava sonucunda olumsuz bir karar çıkması halinde bunun ceremesini kişiler değil, onların temsil ettiği kulüpler taşıyacaktı. istenildiği kadar talimat veya yasa değiştirilsin, rakip taraftarlar bunu her daim kulüplere mal edeceklerdir (nitekim sportif yargı kararından sonra bile birçok maçta fenerbahçe aleyhinde tezahüratlar yapıldı, pankartlar açıldı. örneğin bursaspor-fenerbahçe maçında açılan "bursa cezaevine hoş geldiniz emek hırsızları" pankartı epey tartışma yarattı). hasılı, kişiler nezdinde kulüpler yargılanıyordu ki, bunu aziz yıldırım da sık sık dile getiriyordu. yıldırım, kendisinin suçlanmasının mühim olmadığını ancak söz konusu olanın fenerbahçe olduğunu dile getiriyordu. "ben şike yaptıysam fenerbahçe için yaptım" cümlesi de zaten her şeyin özetiydi. bu ifade yıldırım'ın kendi camiasındaki olası çatlak sesleri de bastırıyordu. sonuçta bir "leke" sürülecekse kendisinden ziyade fenerbahçe'yi daha çok yaralayacağını ve bağlayacağını iyi biliyordu.
evet, davanın odak kulübü fenerbahçe'ydi. buna karşın şike davasında fenerbahçe'den ötürü yargılanan sanıklar arasında bir savunma bütünlüğü oluşmadı. tabir caizse herkes kendi ayağından asıldı! şike davasının fenerbahçe ayağındaki önemli sanıklar kuşkusuz başkan aziz yıldırım ile asbaşkanları ilhan ekşioğlu ve şekip mosturoğlu idi. bu üçlünün savunmalarının aynı paralelde olması çok önemliydi. ancak duruşmalar ilerledikçe savunmalarda birbirlerinin kademelerine girmekten ziyade kendilerine oynamaya başladılar! bunun için de iki önemli gösterge oluştu. ekşioğlu ve mosturoğlu, tff etik kurulu ve devamında oluşan pfdk ve tahkim kurulu kararlarını tanımadıklarını mahkemede ilan ederken, yıldırım bu raporları kendi suçsuzluğunun birer delili olarak savunmasına ekledi. kişi bazında bakılırsa sanıkların bu şekilde hareket etmelerinde bir beis yoktu. fakat bu dava bir şike davası değildiyse, o halde savunmalarda da "ağız birliği" edilmesi gerekmez miydi? aziz yıldırım, ekşioğlu ve mosturoğlu'nun bu raporlarda suçlu bulunmasına itiraz edip "onlar yaptıysa beni de suçlayın" diyerek yöneticilerine destek veriyordu ama hiçbir destek ilgili raporları mahkemede de reddetmesi kadar güçlü olamazdı. ancak bizzat davaya farklı anlamlar yükleyen yıldırım, kendi lehine ama arkadaşlarının aleyhine olan raporları savunmasında kullanarak gedik veriyordu.
yıldırım ile ekşioğlu telefon tapelerinin sesli halinin sanıklara verilmesine dair talepte de ihtilafa düştüler. yıldırım, bütün ses kayıtlarının kendilerine verilmesini isterken, ekşioğlu, özel hayat mahremiyetinin deşifre olacağı endişesiyle karşı çıktı. birçok sanık da ekşioğlu gibi düşününce mahkeme bu talebi kabul etmedi. yıldırım, savunmasında sık sık "benim tapelerim tüm tape'lerin yüzde l0'unu kapsıyor" ifadelerini kullandı.