kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
fenerin "derinleştirme" talebine ret
3 temmuz soruşturması patlak verdiğinde kendisinden bir an önce karar alması istenen türkiye futbol federasyonu, "belge yok", "savunmaları alamadık", "iddianameye bekleyeceğiz" diyerek topu sürekli taca atıyordu. yavaştan da "mahkeme karan beklenmeli" görüşü ısıtılmaya başlanmıştı. fenerbahçeli yöneticiler de mahkeme kararının beklenmesi gerektiğini dile getirmişlerdi. fenerbahçe başkanvekili nihat özdemir, ağustos 2011'de aydınlar'ın konuk olduğu habertürk'teki "teke tek" programında tff başkanı'nın medyaya kulak vererek süreci yanlış yönettiğini savunurken kendi reçetesini şöyle dillendiriyordu:
"ben mehmet ali aydınlar'ın yerinde olsaydım tek bir şeye güvenirdim: türk yargısına ve türk yargısının vereceği nihai karara... hiç öyle iddianamede çıkacak karara bağlamazdım. eğer yargının vereceği kararda fenerbahçe suçluysa onun en ağır cezaya çarptırırdım. ben inanıyorum ki, fenerbahçe bu dava sonunda beraat edecektir. o zaman bu federasyonun buna ne cevap vereceklerini ben merak ediyorum."
fenerbahçe'nin böyle bir talepte bulunması anlaşılırdı. zira zaman kazanmak istiyorlardı. olası tahliyelerde başkan ve yöneticilerinin spor yargısındaki yargılamada da daha rahat savunma yapma şansı bulacaklarını düşünüyorlardı. federasyonu ise mahkemenin sonuçlanmasının uzun bir süreç alacağını varsayarak adeta işi "kaynatmak" istiyordu. lakin mahkeme, yine futbol tabiriyle söylersek, hiç "yan pas" yapmayıp "dikine oynamayı" tercih edince hesaplar da şaştı.
14 şubat 2012'de başlayan şike davası, her aya en az iki duruşma konulmak suretiyle yaklaşık 5 ayda tamamlandı. özel yetkili 16. ağır ceza mahkemesi, bu kadar geniş çaplı bir davanın böylesine kısa bir sürede bitirilmesinden ötürü teşekkür bekliyordu! elbette adalet sadece "sürat"le ölçülemez. "hızlı ve adil karar" bu ülkenin özlemini duyduğu bir haktır. mehmet ekinci başkanlığındaki heyet, hem hızlı hem de adil olduğunu savunuyordu. fenerbahçe tarafıysa aynı kanaatte değildi tabii ki. bu kanaati besleyen en önemli unsurlar da bazı tanıkların dinlenmesi ve daha da önemlisi soruşturmanın genişletilmesi talebinin mahkeme tarafından reddedilmiş olmasıydı.
peki bu davanın bu kadar çabuk sonuçlandırılmasının sebebi neydi? yargı da maç seçen futbolcu misali dava mı seçiyordu? yoksa gaye fenerbahçe'yi olası hukuki düzenlemelere karşı bir an önce mahkûm etmek miydi? fenerbahçe savunma hattı kuşkusuz bu görüşteydi. evet, normal şartlarda 2-3 yıla yayılabilecek dava 5 ayda noktalandı. yargı ile siyaset arasında bu süreçte bir restleşme olduğunu söyledim. bir başka restleşme de spor yargısıyla yaşanıyordu bana göre. spor yargısı karar alma sürecini ne kadar ötelemeye çalıştıysa ceza yargısı da "kontra atak"la beklentilerin tam aksine kararını çok ama çok kısa bir sürede alarak, futbolu yönetenlere "artık karar almamak için hiçbir bahaneniz kalmadı" demek istedi. mahkeme başkanı mehmet ekinci, kovuşturma sürecinde de imzası olan bir kişiydi. karar oluşturmak için yeterli veriye sahip spor yargısının ayak sürtmesine kendisinin gördüğü mahkemeyi hızlandırarak bir cevap vermek istediği izlenimini edindim. bunun yanı sıra sanıklar ve avukatları uzun tutukluluk halinden şikâyet ettiklerinde ekinci de kendilerinin de mahkemeyi en kısa sürede bitirmek istediklerini defalarca söyledi. hatta sanık ve avukatlar uzun uzun sözlü savunma yapmak istediklerinde "valla benim için sorun yok. isterseniz size saatlerce konuşma izni vereyim. ama o zaman da 3-4 ayda bir duruşma olur" diyordu. şurası da muhakkak: futbolun büyüsü herkesi çepeçevre sarıyor. mahkeme heyetinin, şike davasını diğer davalar yanında biraz "çerez" gibi gördüklerini de eklemeliyim. kariyerlerinde bundan daha çetrefilli davalar gördüklerini dile getirmeleri boşuna değildi. açıkçası kck ve oda tv davalarına da bakan ekinci, şike davasına her ay duruşma koyarak bir an önce de aradan çıkartmak istiyordu. süratin "bir" gerekçesi de buydu muhtemelen...
fenerbahçe kanadı, karar aşamasına gelen davanın sonlarında tevsi-i tahkikat (soruşturmanın genişletilmesi) talebinde bulundu. san-lacivertliler, tape'lerde yer alan ancak iddianameye girmeyen trabzonspor ile ilgili bazı konuların da (değindiğimiz gibi özellikle şener ve şakar'ın iktidara karşı eylem yapmaya yönelik konuşmaları) dava konusu edilmesini isterken, şike suçlamalarında adı geçen herkesin mahkemede dinlenmesini istiyorlardı. fenerbahçe avukatlar bu talebi duruşma dışında, 11 haziran 2011'de mahkeme heyetine sundu. fakat kabul görmedi. mahkeme, gelinen aşamada ileri sürülen taleplerin davanın genel gidişatına bir etkisinin olmayacağına hükmetti. mahkeme, 18 haziran 2011'e kadar sanıklardan savcılık mütalaasına karşılık yazılı savunmalarını da vermelerini istedi. bu da zaten davada finalin geldiği anlamını taşıyordu.
sanıklar iki ateş arasında kalmıştı. daha doğrusu tutukluluk hali sürenler için bu böyleydi. zira onlar bir an önce davanın sonuçlanmasını isterken, diğer yandan da soruşturmanın genişletilerek, suçsuzluklarının kanıtlanmasını istiyorlardı. bu da işin uzaması demekti. yani tutukluluk halleri de uzayacaktı. elbette sanıklar için ideal olan şuydu: tutuksuz yargılanmak üzere tahliye olmaları ve soruşturmanın genişletilmesi. ne var ki, mahkeme heyeti buna gerek duymazken, savunmanın talebini "samimi" bulmuyordu. mahkeme heyeti, davanın uzatılarak tavsatılmaya çalışıldığını düşünüyordu. kimin haklı olduğuna artık yargıtay hakemlik edecek.
yargılama süresince sanıkların genel olarak mahkeme başkanının tutumundan şikâyetçi olmadıklarını da eklemekte fayda var. en azından huzurdaki beyanlara göre durum buydu. "iyi hal" sergilemek için nezaketen de böyle konuştukları da düşünülebilir ama mahkeme koridorlarındaki "off the record" konuşmalardaki genel kanı da bu yöndeydi. sanıkların odağında polis ve savcılık makamları bulunuyordu. mahkeme heyeti hakkında "menfi yargı"yı en açık ortaya koyan kişi tahmin edileceği üzere aziz yıldırım'dı.