kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
"ben değil trabzonspor yaptı" taktiği doğru muydu?
aziz yıldırım ve diğer sanıkların savunmalarını trabzonspor üzerine kurmaları doğru bir taktik miydi? başlangıçta, kamuoyu açısından çok ses getiren bir taktikti. lakin aynı etkinin mahkeme üzerinde oluşmadığı kesindi. daha işin başında radikal gazetesinde yaptığım analizlerde bu noktaya dikkat çekmiştim. nitekim ilerleyen duruşmalarda mahkeme başkanı mehmet ekinci, "siz trabzonspor'u önleme şebekesi mi kurdunuz?" diye sorarken, bir yandan da bu taktiği boşa çıkartmış oluyordu. yıldırım ve arkadaşları ise bu kanattan bindirmelerine devam ettiler. elbette "bu bir taktik değil, onlar açısından gerçek buydu" denilebilir. ancak sonuçta "trabzon silahı" yıldırım'ın elinde patladı.
neden trabzonspor argümanının tutmayacağını düşünüyordum? bunun cevabı çok alengirli değildi: fenerbahçe yönetimi, trabzonspor'un birtakım şike veya teşvik primi eylemleri içinde olduğuna dair duyum veya bilgi sahibiydiyse bunun önlemini almak onlara düşmezdi. öncelikle futbolun yönetim mekanizmalarını harekete geçirmeleri gerekiyordu. üstelik 6222 sayılı yasa da onlara ayrıca bir araç sunuyordu. yıldırım, savunmasında "savcı berk madem şike yapağımızı biliyordu neden daha ilk maçtan sonra müdahale etmedi, yoksa bahis mi oynuyordu?" diye soruyordu. bu mantık yıldırım'ı da benzer bir soruya muhatap bırakıyordu: "madem fenerbahçeliler trabzonspor'un şike yaptığım biliyorlardı neden yetkili mercilere bildirmediler?" burada mesele "doğru" ile değil de "savunma tekniği"yle alakalıydı. hani "o gece evde olduğuna tanıklık edecek kimse var mı?" sorusuna "hayır" denilince düşülen durum gibi. belki gerçekten de evdesinizdir ama hukuk bunu sizden kanıtlamanızı ister. oysa bir gün sonra bir şeyle suçlanacağınızı bilseniz o zaman elbette evde olduğunuzu kanıtlamak için birine tanıklık ettirirsiniz...
diğer yandan fenerbahçelilerin trabzonspor'a yönelik birçok suçlaması iddianame kapsamında olmadığı için mahkemece hiç dikkate alınmadı. bu da sarı-lacivertlilerde infiale neden oluyordu. bunlardan en önemlisi de trabzonspor başkanı sadri şener ile asbaşkanı nevzat şakar'ın hükümete karşı diğer siyasi partileri harekete geçirme yönünde yaptıktan konuşmaydı. dava dosyasının tamamı ve mantığı düşünüldüğünde hakikaten bu konuşmanın da bir suç isnadına kaynaklık etmesi beklenebilirdi. fakat bunun esas muhatabı iddianamenin sahibi savcı berk'ti, zira bunu bir "suçlama" konusu yapmamıştı. ikinci muhatabı da mahkeme heyetiydi elbette; heyet de gerek bu konuda gerek başka konularda davanın genişletilmesi talebini reddetti.
bir başka popüler iddia da "sivas'a giden balıklar"dı. fenerbahçeliler, sivasspor-fenerbahçe maçı oynanırken trabzonspor yöneticisi recep denizer'in ile coşkun cebi adlı kişi arasında geçen ve "sivas'a balıkları gönderin" ifadelerinin yer aldığı tape'deki konuşmaları yapan kişilerin de dinlenmesini istedi. mahkeme heyeti buna lüzum görmedi. zira iddianamede bu tape'deki konuşmaların içeriğine de bir suçlama izafe edilmemişti. yine de kamuoyunda çokça tartışılan bu tape'nin taraflarının tanık olarak mahkemeye çağrılması bana göre mahkemenin de lehine olurdu. zira fenerbahçeliler nezdinde bu "balık konuşması" trabzonspor'un sivasspor'a teşvik primi gönderdiğinin en somut kanıtıydı.