kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
bir kırılma anı: fidan olayı
mit müsteşarı hakan fidan'ın savcılık tarafından ifadeye çağrılması şike davası açısından da bir "kırılma noktası" yorumlarına neden oldu. fidan olayı, "iktidar ile cemaatin arasına kara kedi girdi" yorumlarına sebebiyet verdi. bu işin cemaatle ne ilgisi vardı ki? polis ve yargının bir kesimi üzerinde cemaatin etkisi olduğunu savunanlar, pkk ile oslo'da yapılan görüşmeyi organize eden mit müsteşarı hakan fidan'ın ifadeye çağrılmasının dolaylı olarak başbakan erdoğan'ın ifadesinin alınması anlamı taşıdığını ve cemaattin bu tutumuyla artık fazla ileri gitmeye başladığını savunuyorlardı. erdoğan hükümeti derhal bir yasa değişikliği yaparak fidan'ı bir bakma yargıya teslim etmedi. akp iktidarının başlangıçta tarafsız bir pozisyon seçtiği şike davasında yarı saha değişikliğine daha hızlı geçmesinde fidan olayının etkisi inkâr edilemez. bu olay, her şeyden önce "özel yetkili mahkeme" gerçeğinin ne olduğunu ve hangi boyutlara ulaştığını somut olarak başbakana da göstermiş oldu. fidan olayı, söz konusu mahkemelerin kaldırılması süreci için de işaret fişeği oldu.
"özel yetki"nin kaldırılması için şike davasında da finale yaklaşılmıştı. mahkeme koridorlarında bazı sanık avukatları, bu değişiklik nedeniyle oldukça rahatlamışlar, "iki gün içinde çok şey değişecek" diyorlardı. bunun anlamı şuydu: özel yetkili mahkemeler kapanacak ve davanın seyri tamamen değişecek. ancak beklenti gerçekleşmedi. özel yetki kalksa da sürmekte olan davalar değişiklik kapsamı dışında tutuldu. kaldı ki, şike davasını gören özel yetkili 16. ağır ceza kararın resmî gazete'de yayımlanmasından önce hükmünü açıkladı. adeta "ne olur ne olmaz" denmişti. açıkçası kck ve ergenokon gibi davalar nedeniyle hükümet 'sürmekte olan davalar' şerhini düşmüştü. şike davasında da sanıklara yönelik 'örgüt' suçlaması vardı ve dava da özel yetkili mahkemelerin konusu yapılmıştı. iktidar partisi, hazırlayacağı "yargı paketi reformları"yla muhtemelen bu "mağduriyet"i bir şekilde telafi edecek ve o şekilde sandığa gidecek! iktidardaki tavır değişikliğinin somutlaşmasından somadır ki, cemaat çevrelerinde de "davanın arkasında cemaat var" algısından duyulan rahatsızlık dillendirilmeye başlandı. zaten hüseyin gülerce de epeydir bu konuda top oynatmaktan vazgeçmişti. kişisel yorumlarının cemaate mal edilmesinden rahatsızlık duyuyordu, baştan itibaren desteklediği balyoz, ergenekon ve oda tv davalarında asla tutum değişikliğine gitmeyen cemaat çevrelerinin şike davasında geri adım atmasının anlamı neydi? içinde birçok altkimliği barındıran ve "taraftar" üstkimliğinde birleşen futbol kitlesinin gücüydü galiba geri adım attıran. kürdü, türkü, türbanlısı, türbansızı, engellisi, engelsizi, alevisi, sünnisi, solcusu ve sağcısı da "fenerbahçelilik" şemsiyesi altında toplanmış, aziz yıldırım'ın suçsuzluğuna hep birlikte "iman" etmişlerdi. bu gücün esas kaynağı da "çoğunluk"tan ziyade "çoğulculuk"tu ve böylesi bir güce kimse kolay kolay karşı duramazdı. ceza yargısı hariç...