ilk basımı 2003 olan jimmy burns'ün "tanrının eli: futbolun kayan yıldızı diego maradona'nın yaşamı" kitabından;
dünya kupası sona erdiğinde, maradona'nın tüm zamanların en büyük futbolcularından biri olduğu biraz daha kesinleşmiş, buna karşılık yarattığı tartışmalar yüzünden insanların onun kişiliği hakkındaki görüşleri biraz leke almıştı. arjantin'in finalde batı almanya'yı 3-2 geçtiği maç, çekişmeli ve heyecanlı ingiltere maçının yanında sönük kalmıştı. ama bu maçta maradona, alman orta saha oyuncusu lothar matthaus'la giriştiği gladyatörce çekişmede kişisel bir zafer elde etmiş, arjantinli futbolcunun sadece yeteneğe ve özgüvene dayanan futbolu alman futbolcunun sert ve amansız markajına galip gelmişti. sonunda maçı kendi takımının lehine çeviren de maradona olmuştu: orla saha oyuncusu jorge burruchaga'ya attığı şık bir pasla, arjantin'in maçı kazanmasını sağlayan golün asistini yapmıştı.
bu. maradona'nın1982'de bir avrupa kulübüne transfer olduğu günden beri futbolcu olarak olgunlaştığının kanıtı olan turnuvaya uygun bir son olmuştu. kupanın başında özel hayatı paramparçaydı, takımı karışıklıklarla boğuşuyordu. buna karşılık kendisinin, en iyisi değilse bile, en iyi futbolculardan biri olduğunun ancak tüm dünyanın izlediği dünya kupası'nda anlaşılabileceğinin de farkındaydı. böylesine yoğun baskılar, kişiliği biraz daha güçsüz olan birini mahvedebilirdi. ama maradona, meksika'deki kupada içindeki gerilimleri olumlu anlamda bir mücadeleciliğe dönüştürmeyi başarmıştı. saha dışında, sosyalist eğilimli takım arkadaşı jorge valdano'dan kapitalizm karşıtlığı dersleri almış, sonra da gazetelere verdiği demeçlerle fifa'nın başkanı joao havelange ye saldırmıştı. futbolcuları, dünya kupası'nın yayın haklarını alan televizyon kanallarının çıkarları doğrultusunda ticari açıdan en uygun saat olan öğle güneşinin sıcaklığı altında maç yapmak zorunda bıraktıkları için yetkilileri eleştirmişti. maradona bunları söylerken elbette futbolun ticarileştirilmesine kendisinin yaptığı katkıları düşünmüyordu. düiünmesine de gerek yoktu. melsika'daki kupada, hem ırsi hem de toplumsal olarak onunla akraba olduklarını düşünen üçüncü dünya ülkelerinin taraftarlarını heyecanlandıracak damarı bulmayı başarmıştı. yaşanan deprem acısından sonra, tribünlere çockuyu tekrar taşıyan meksika dalgası azteca stadyumu'nda doğduysa bile, sahalara taşıdığı sihri sayesinde bu dalganın en tepesinde yükselen de maradona'ydı.
maradona'nın politik fikirlerinin ciddiyeti hakkında şüpheler olsa da, futbolcu olarak kalitesi artık tartışılmaz hale gelmişti. 1982'deki dünya kupası'ndaki ne yapacağı belirsiz, huysuz, egoist maradona gitmiş, meksika'da sadece yeteneklerini nasıl kullanacağını bilmekle kalmayan, başkalarının kendisinden beklentilerini de düşünebilecek kadar alçakgönüllü davranan bir maradona gelmişti, ingiltere'ye attığı ikinci goldeki gibi bir anda ilham gelip giriştiği bireysel hareketlerinin dışında, diğer maçlarda ilk kez kullanmaya başladığı taçlardaki başarısını ve rakip takımı çok zor durumlara düşüren paslarını kullanarak takım oyununa da katkıda bulunmaya başlamıştı. hatta artık sahada ayak basmadık yer bırakmıyor ve şimşek gibi deparlarla rakiplerini sürekli arkasında bırakıyordu. maradona, oyun tarzıyla turnuva sırasındaki kötü hava şartlarının ve kupanın ticari hale getirilerek pazarlanışının da ötesine geçmişti, futbol oyununun kendisine, başka herhangi bir futbolcudan çok daha fazla bağlılık gösteriyordu.