ilk basımı 2003 olan jimmy burns'ün "tanrının eli: futbolun kayan yıldızı diego maradona'nın yaşamı" kitabından;
bir de bu golün aslında futbolun ticarileşmesinin bir ürünü olduğunu, geleneksel fair-play anlayışının yerine, artık ne pahasına olursa olsun galip gelme anlayışının geçtiğini düşünenler vardu. yazar stanley lover, meksika dünya kupası sırasında yayınlanan soccer match control (futbolda maçın kontrolü) kitabında, kazanma santının aslında hile yaparken kendini ahlaki açıdan haklı çıkarma sanatı olduğunu yazıyordu. hakem kandırılmak için oradaydı ve bir suç söz konusuysa bu da yakalanmaktı. hilekarlık da, sponsorluklar gibi futbolun bir parçası haline gelmişti. bu olaydan dolayı 'midesi bulanan' hoddle bile maradona'dan çok, hileyi fark edemeyen hakemi ve (pozisyonu görebilecek bir konumda) olan yardımcı hakemi suçluyordu. arjantinliler ise maradona'nın bu tartışmalı golünü ayıplamak bir yana alkışlamışlardı; bu, onlara kendilerinin fair-play anlayışını geleneksel olarak nasıl yorumladıklarını hatırlatıyordu. özellikle lngilizler'e atıldığı sürece böyle bir gol viveza anlayışının canlı bir örneğiydi, arjantinliler, bu tarz hilekarlıklara bayılıyorlardı.
sahalarda yapılan aldatmaya yönelik hareketlerin de futbol oyununun bir parçası olduğuna şüphe yoktur. futbolcular ne pahasına olursa olsun gol atmak isterler. iyi hakem, küçük kabahatlerle büyük suçları ayırmasını bilen hakemdir. kötü hakemler ise ya çok düdük çalarlar ya da çok fazla hareketi gözden kaçırırlar. ingiltere'nin yediği ilk gol ikinci kategoriye giriyordu. hoddle'ın sonraları dediği gibi, "her futbolcu, kariyerinin bir noktasında eliyle oynayabilir ya da topu kaleye eliyle göndermeye çalışabilir, ama bunun nedeni, küçük bir hile yapma isteğinden çok küstahlıktır genelde. ama bunların çok azının yaptığ yanına kar kalır"
ama maradona'nın golünü bütün bu yorumların ötesine taşıyan şey. sembolik karakteriydi. bu golü başka bir futbolcu atmış olsa, muhtemelen çoktan unutulmuş olurdu. ama atanın maradona olması, onun hataları da olabilen bir deha olduğunu gösteriyordu. maradona ne maçtan sonra ne de sonraki yıllarda, yaptığı çılgınlığı kabul etmişti. o, bu gole tanrının eli ismini vermişti. bununla anlatmak istediği, elle oynamadığı değildi, elle oynamış ve tanrının da izniyle yakalanmadan kurtulmuştu. valdano başta olmak üzere, diğer takım arkadaşları maradona'nın müritleri haline gelmişlerdi. maradona'nın ıngilizler'e attığı her iki gol de onlara göre hem atılış hem düşünülüş tarzı açısından kendilerinden çok üstün bir bireysel yetenekten kaynaklanıyordu. onların golleri böyle görmesi, maradonan'nın ilhamını tanrı'dan aldığına dair iddiasını da destekliyordu.