ilk basımı 2003 olan jimmy burns'ün "tanrının eli: futbolun kayan yıldızı diego maradona'nın yaşamı" kitabından;
meksika '86 bittiğinde, sadece maradona'nın yaptıkları ve çıkan tartışmalar nedeniyle bile olsa, arjantin'in ingiltere'yle oynadığı çeyrek final maçı milyonlarca seyircinin yıllarca aklından çıkmayacaktı. 1969'da el salvador'la honduras arasında oynanan ve iki ülke arasında askeri bir çatışma çıkmasına yol açan o çok kötü ünlü maç dışında, hiçbir milli maç karşılıklı olarak bu kadar büyük politik karalama kampanyalarına yol açmamıştı. dört yıl önce, ispanya'dakı maçta, maradona'nın kırmızı kartla atılışı, arjantin'in falkland adalarındaki savaş meydanlarında uğradığı hezimeti yansıtıyor gibiydi. dört yıl sonra ise, maradona'nın sahalardaki bu eski düşmanlarının karşısına tekrar çıkması, her iki tarafta da epeyce şoven başlıklarla karşılanmıştı. ingiliz tabloıd gazeteleri milli takımlarını silahlı kuvvetlerin yeni biçimi gibi göstermek için ellerinden geleni yaparken -bir manşet- te "meksika'da beş bin asker alarma geçti" denirken, diğer bir manşet 'savulun arjantinliler biz geliyoruz' şeklindeydi-, arjantin'deki meslektaşları da onlardan aşağı kalmıyordu. onlar da maradona'yı xix. yüzyılda arjantin'i sömürge olmaktan kurtaran milli kahraman general jose san martin'le kıyaslıyorlardı.
"gününüzü göstermeye geliyoruz, pis korsanlar!" diye manşet atmıştı cronica her zamanki popülizmiyle. bu kışkırtmalar sonunda, barras bravas'lar gruplar halinde buenos aires'ten mexico city'ye giden uçakları doldurmaya başlamışlardı, yolda da malvinas'ta ölen kardeşlerinin intikamını alacaklarına yemin edivor ve ellerindeki ingiliz bayraklarını yakıyorlardı.
gazetecilerle yapılan röportajlarda, valdano. ingiltere maçını sonunda sömürgeciliğin kaybetmeye mahkum olduğu diyalektik bir sürecin parçası gibi görüyordu. dışa dönük bir karakteri olan kaleci nery pumpido'nun felsefeye harcayacak vakti yoktu, dogrudan şöyle diyordu: "ingilizleri yenmek, malvinas'ta olan bitenden sonra iki kat zevk verecek." maradona ise, barras bravas'ların o çiğ heyecanını paylaşıyor ve ülkesindeki insanların pek çoğu gibi, ingilizler'i ders kitaplarında anlatıldığı şekilde kibirli sömürgeci hırsızlar olarak görmekten kurtulamıyordu. bu hisler, kuşkusuz ingiltere'yi sahada yenme azmine de katkıda bulunmuştu. ama maçtan once o yoğun medya baskısının ortasında büyük bir disiplin örneği göstererek, btün bu hislerini kendine saklamayı başarmıştı.