“söylediğin kadar iyi oynayabiliyor musun?” mehmet ali çetinkaya 25/12/2013 mehmetalicetinkaya.com
geçen pazar (21 aralık 2013), gençlerbirliği eski futbolcular derneği'nde antalyaspor ile oynayacağımız maçın ( http://www.macanilari.com...rligi-201320141602--.html) başlamasını beklerken, tanıl abi, başrolde "kızgın" bir taraftar ve "enteresan çıkışlarıyla" (fena halde aklıma yılmaz vural’ı getiren) teknik direktör harry redknapp'ın bulunduğu, fazlasıyla romantik, komik ve ingiliz bir futbol hikâyesi anlattı. hem nefis, hem de inanılmazdı.
elimdeki bilgilerin ışığında olayı araştırmaya başlarken öncelikli amacım, macanilari.com'a maçı eklemek ve bulduğum bilgileri paylaşmaktı.
netteki ilk hamlemde çok fazla sonuç elde edemedim. sadece the guardian’da 22 kasım 2006 tarihli bir haber vardı. onda da sadece kısa bir anlatım bulunuyordu. ben ise daha gerçekçi künye bilgileri arıyordum. sonrasında west ham’ın bir taraftar formunda, 2005 yılına ait yazışmalara rastladım. herkesin ucundan köşesinden tuttuğu, maçla ilgili net olmayan, tutarsız birçok bilgi veriliyordu. iyice kafamı karışmıştı.
bu arada oxford city fc’nin formunda gazeteci jeff maysh'ın 31 aralık 2012'de attığı bir post gözüme çarptı. maysh, bir yazı hazırladığını ve olayla ilgili bilgi ve fotoğrafları olan birilerinin olup olmadığını soruyordu. üç beş kişi ufak tefek anımsadıklarını karalasa da, benim asıl ilgimi, forumun yöneticilerinden birinin yazdıkları çekti. yönetici, olayın kahramanının steve davies olduğunu ve 2009 yılında davies’in foruma gönderdiği bir postta, evinde çıkan bir yangın sonucunda maçla ilgili bütün fotoğraf ve dokümanların yandığını, bu yüzden elinde bu maçla ilgili belge, fotoğraf, küpür vs olanlardan yardım etmelerini rica ediyordu. reel bir şeyler yakalamıştım!
bir sonraki hamlemde ise jeff maysh’ın bu yıl içinde howler magazine için yaptığı röportaja ulaştım. yazı içinde maçla ilgili istediğim tüm bilgileri buldum ve siteye maçı ekledim.
gelelim o nefis hikâyeye;
bol yağmur alan, işçi sınıfına ait bir kasaba olan rushden’de büyüyen steve davies, adet olduğu üzere lokal futbol takımlarından birini desteklemektedir. fakat 1975’de west ham ile fulham arasında oynanan fa cup finalini izledikten sonra bordo-mavi çekiçler’i desteklemeye başlar. bizim ülkemizde oldukça normal sayıldığı için herhangi bir özelliği olmasa da ingiltere için davies artık “uzun-mesafe taraftarı”dır.
davies, röportajın başında, “okulda bir çocuk bana, ‘lokal bir takım destekleyeceğim!’ dediğinde, ben west ham taraftarıydım ve bu durumu ona gerçekten ifade edemedim!” diyor.
yıllar geçtikçe uzun yollar kat ederek west ham maçlarına giden steve’in hayranlığı ve desteği hiç tükenmez. aksine çoğalır. steve’in en yakın arkadaşı olan ve aynı zamanda onun gibi sıkı bir west ham taraftarı olan chunk, bir gün, oxford city ile sezon öncesi oynanacak dostluk maçına gitmeyi önerir. mayıs’tan beri maç izlemedikleri için heyecanlı olan steve, arkadaşının önerisini kabul eder ve eşlerini de yanlarına alarak yola koyulurlar.
1994-95 sezonu öncesinde billy bonds’un yardımcı antrenörü olarak west ham’a gelen (ve birkaç ay sonra antrenör olacak olan) harry redknapp’lı çekiçler ile steve’in yolları 27 temmuz 1994’de court place farm’da kesişir.
redknapp’ın hemen arkasındaki ufak tribünde bulunan steve, chunk ve eşleri maçı izlemeye başlarlar. west ham’da forvet olarak forma giyen lee chapman’ın ortaya koyduğu kötü performans steve’i kızdırmaya başlar. ilk yarının sonlarına doğru chapman’ın “hafif” bir pozisyonda yerde kalması üzerine steve daha fazla dayanamaz ve ondan daha iyi oynayacağını birkaç kez söyledikten sonra, “hadi! ayağa kalk, seni gidi eşek!” diye bağırır. asıl hikâye de burada başlar;
redknapp, ilk yarıda 5 değişiklik yapmıştır ve şimdi de chapman sakatlanmıştır. hemen arkasında bulunan, kol ve boynunda dövmeler olan, küpeli taraftarın, chapman hakkında bağırıp durması üzerine, redknapp, adama dönüp “söylediğin kadar iyi oynayabiliyor musun?” diye sorar.
şaşıran steve, evet anlamında kafasını sallar ve önündeki panonun üstünden zıplayarak harry’nin yanına gelir. antrenör, “kaç numara giyiyorsun evlat?” diye sorar. sonrasında soyunma odasının yolunu tutar. takım 2-0 önde olmasına rağmen soyunma odasında, yaşanan sakatlıklardan ötürü buruk bir hava vardır. steve ise bir yandan giyinirken, bir yandan da hala olanlara inanamamakta ve her an birinin olanların bir şaka olduğunu söylemesini beklemektedir.
ikinci yarı için futbolcular saha kenarına geldiğinde maç görevlisi yeni oyuncunun adını sorar. redknapp görevliye, “dünya kupası’nda muhteşem bulgar oyuncu tittyshev’i izlemedin mi?” diye yanıtlar!
sadece, yarı amatör futbolcuların oynadığı pazar (pub) ligi’nde oynayan steve, chapman’ın yerine forvette görev almıştır. başlama düdüğü çaldığında steve bulutların üstündedir. çocukluğundan beri taraftarı olduğu takımın formasını giymiş ve hayranı olduğu futbolcularla omuz omuza sahada mücadele vermektedir. sürekli tribündeki eşi ve arkadaşlarına bakar durur. fakat işi o kadar da kolay değildir. oxford city’nin defans oyuncuları adım atmasına bile izin vermezler. derken 71 dakika gelir çatar.
hızlı bir atakta kanattan güzel bir pas alır ve ona sadece dokunmak kalır. “böbürlenmeye gerek yok. kolay bir şeydi. sadece dokundum” der ve günde yaklaşık otuz sigara içtiğini, maçın ilk yarısını izlerken de birkaç sigara ve birkaç da birayı yuvarladığını itiraf eder. bu yüzden golden sonra iyice yorulmuştur!
maç 4-0 west ham’ın üstünlüğüyle tamamlanır. steve gururla west ham’lı futbolcularla birlikte tünele doğru yürür…
soyunma odasında malzemeci, tüm ısrarlarına rağmen giydiği 3 numaralı formayı, sonraki pazar günü premier league’de newcastle’a karşı oynanacak maçta ihtiyaçları olduğunu söyleyerek steve’e vermeyince morali altüst olur. 25 dakika sonra, eve dönüş yolunda, trafikte sıkıştıklarında, gerçek hayata döndüğünü anlar.
yaklaşık 20 yıl sonra, olayın yaşandığı court place farm’da steve’in anılarını dinleyen gazeteci jeff maysh, steve ile akşam yemeği yer. veda vakti geldiğinde, steve, biraz utangaç bir tavırla, “itiraf etmeliyim, attığım gol net ofsayttı. ama sinirlenmiştim. karardan sonra hakeme doğru koştum ve ‘seni piç, hayallerimi çaldın!’ diye bağırdım” der...