bugün (14/02/2008) bağış erten'in radikaldeki köşesinde maçla ilgili yazdığı yazı şöyle;
maç öncesi herkesin aklına aynı şey takılmıştı.
stat görevlisi de, yaşı yetmediği için o maçın hikayesini macanilari.com'dan okuyanlar da, rotariu'lu tanerli o meşhur çizgide kalan pozisyonu kareleyen de, yazan da, seyreden de aynı şeyi söylüyordu: bir zamanların dramatik mağlubiyeti werder bremen maçı gibi olur mu? karlar düşer, herkes ağlar mı? toplar çizgiye takılır, o kötü kader tekerrür eder mi? maalesef etmesin diye yapılan totemler, adanan adaklar boşa çıktı. tarihi tekerrür etme inadından kimse vazgeçiremedi.
golsüz geçen ilk yarının kanaat notunu galatasaray'a yazmalı. çok fırsat çıkmadı ama avrupa kriterlerinde bu doğaldı. önemli olan oyunu önde, baskılı kurmaktı. hakkını verelim, bir saat boyunca bunu gayet iyi başardılar. 28'de ilk net pozisyon geldi ama geleceğini daha rezervasyonla bildirmişti mesela. ikinci yarının başı da hakeza golün ipucunu göstermişti. geride rakibiyle uğraşmak yerine oyunu öne itekleme konusunda ısrarcı davranması işe yarıyordu sarı-kırmızılıların. bu da zorlu zeminde rakibi top kaybına zorluyordu. bu yüzden gardını kaldırıp hamleleri savuşturmaya çalışan büyük ölçüde leverkusen oldu. tipik bir deplasman takımı olarak ani aparkatlar çıkarmaya koşullanmışlardı. 29'da emre'nin hatasında yakaladıkları gibi koridorlar kolluyorlardı. yine de bu, sarı-kırmızılıları oyunu kenarlara yaymak fikrinden caydırmadı. ortada ve önde basıyor, kapınca da genleşiyorlardı. bu sayede takım savunması, bireysel zafiyet anları dışında neredeyse hiç açık vermedi. tamam, gol yoktu, ama neden olmasındı. 'gago' topal göbeği iyi tutar, 'robben' arda iyi bindirir, 'nistelrooy' ümit akıllı sızar, 'raul' hakan da yıpratırsa...
ikinci yarının şablonunda artık gol yolları görünür elbet diyorduk. çünkü yine 'arda boyları ' işliyor, hakan da uzun koşularla arkadan gole giden araziyi ümit'lendiriyordu. karan 52'de rotariu-taner kitlenmesi yaşamasa gol gelecek, oyunun satrancı da buna göre yeniden kurulacaktı. olmadı. randımansızlık, işleri sekteye uğratıyordu. sanırım leverkusen'in bir ara kabaran artan cesareti de biraz buna dayandı. rakibin verimsizliği ve düşen takati bundesliga tarihinin en genç teknik direktörü skibbe'yi heveslendirmişti haliyle. ama savunma yapmaktan mecalleri kalmamıştı. maç boyunca 'gole çalan' taraf galatasaray oldu aslında. ama yuvarlaklığıyla ünlü meşin yuvarlak çizginin öte yanına geçmedi bir türlü. seyircinin istek parça yaptığı lincoln değilse de, nonda'nın girişi biraz daha erken olsaydı keşke, dedik. ama oyunun ve kalli'nin hakkını da verdik. sonuçta, gruplardan beri evinde galip gelemeyen galatasaray yine kazanamadı lakin bu seneki en iyi avrupa maçını oynadı. rövanş için çıkınımızda en çok umut veren şey de bu zaten.
not: küçümsenen bundesliga ve onun esnafı hakkında ileri geri konuşanlara küçük notlar. avrupa'nın maç başına en fazla seyrici çeken, en çok gol atılan ligi. bayern münih son iki yıldır şampiyon olamıyor. bunun acısıyla yaptıkları onca transferin gazıyla şu anda liderler ama son dört maçın üçünü kazanamadılar.