ilk basımı 2000 olan ahmet çakır'ın "o bir imparator" kitabından;
dünyaca ünlü milan'ın, en az kendisi kadar ünlü başkanı sylvio berlusconi, bir türkün kendi takımının başına geçmesi düşüncesini pek benimseyememişti. açıkçası bunun büyük bir fiyasko izlenimi yaratacağını düşünüyordu. çünkü dünyanın en ünlü teknik adamları kendi ülkesindeydi. bunlardan birini göreve getirmenin de fazla bir zorluğu yoktu. üstelik, pek memnun olmasa da, teknik direktörlerine 1 yıl daha şans vermek niyetindeydi. çünkü şampiyon olamasalar bile, önümüzdeki sezon şampiyonlar ligi'nde oynayabileceklerdi. bu da önemli bir olaydı.
ancak bu arada, milan'ın imparator'a ve takımına dönük ilgisi devam ediyordu. daha doğrusu, takımdan bazı oyunculara yönelik olan ilgiyi, imparator kaçınılmaz olarak değişik biçimlerden değerlendirebiliyordu. adamların, doğrudan fatih terim'i istiyoruz, o nedenle gelip gidiyoruz diyecek halleri olmadığını düşünüyordu. elbette ki futbolcuları seyretmek için geliyorlar gibi görüneceklerdi. öyle bile olsa, gördükleri daha çok imparator'un takım ve futbolcular üzerindeki müthiş etkinliği oluyordu. hatta yönetim ve taraftarlar üzerinde etkisini görmek, elbette ki italyanlar için şaşırtıcıydı.
bu gelişmeler sırasında imparator, florya'da çok ünlü bir italyan futbol adamını konuk etti. bir süre önce milli takım'dan ayrılan cesare maldini, şimdi milan kulübü başkanının teknik danışmanı gibi görev yapıyor, başka ülkelerde futbolu seyrederej alınması kararında da etkili oluyordu.
galatasaray'ın 23 mart'taki mallorca maçının hemen hiçbir önemi yoktu. çünkü bir hafta önce deplasmandaki maçı 4-1 kazanan sarı-kırmızılı takım işi bitirmişti.
ancak o maçı izlemeye, cesare maldini gelecekti. imparator ve bazı futbolcular için belki de maçın en önemli yanı buydu.
açıkçası, maldini'nin hakan şükür için geldiği düşünülüyordu. çünkü bu futbolcunun milan karşısındaki harika performansı elbette ki ünlü italyan hocayı da etkilemişti. onu son bir kez izleyip yönetime rapor verecekti. yani bu karşılaşmadaki performansına göre, hakan'a milan'ın kapısı açılacak, sadece onun değil, türk futbolunun en büyük düşlerinden biri gerçeğe dönüşecekti. maçtan bir endişesi olmayan imparator rahattı. bu nedenle, maldini'yi florya'da 'kabul eden' imparator, o'na milan'da neler yapılabileceğini etkileyici bir biçimde anlatmıştı. açıkçası, maldini imparator'un konuyla ilgili değerlendirmelerini ve kendisinin milan'ın başında olması halinde yapacaklarını heyecan içinde dinlemişti. "rakipler santrayı bile geçemezler!" diyordu imparator. bunu nasıl yapacağını da, inandırıcı biçimde ortaya koyuyordu. bunu sadece sözle anlatmakla yetinmiyor, doktora sınavı veren bir akademisyen heyecanı içinde çizimler, şemalar ve o sırada eline geçen çeşitli maddelerle yapacaklarını aktarıyordu.
cesare maldini gerçekten de etkilenmişti. dönüşte bir kez daha konuştu berlusconi ile. "bize," dedi, "futbolcudan çok o takımın teknik direktörü gerekli olabilir. ona dikkat edelim..."
ancak o gün bir başka ilginç gelişme daha yaşandı. maldini, hakan şükür hakkında imparator'dan bazı özel sayılabilecek bilgiler de almak istiyordu. yani onun saha içindeki görünüşünün dışında nasıl biri olduğuyla ilgili gerçekleri öğrenmek amacındaydı maldimi. imparator ise bu konuda "iyidir, hoştur, dürüsttür, çalışkandır, duygusaldır..." gibi genel yaklaşımlar sonrasında maldinin'nin sorduğu daha ince ayrıntılı soruları yanıtlamaktan kaçınıyordu.
ancak bu büyük futbol adamına karşı nezaketsizlik de etmek istemiyor, onun bazı kararsızlık durumlarını sıkça yaşadığı, juventus'a tranferinin söz konusu olduğu günlerde bunun örneklerinin kendileri tarafından da görülmüş olabileceği gibi üstü kapalı açıklamalarla yetiniyordu.
neyse, asıl mesele hakan değildi. imparator, milan'ın başına geçebilme konusunda belki de son şansını kullandığını biliyordu. deplasmanda mallorca'yı 4-1 yenmiş bir takımın hocası olarak florya'ya kadar gelen şansı iyi değerlendirmek istiyordu. bu nedenle, yeniden milan'a döndüler...
gelgelelim, bütün bu çabalar herhangi bir sonuç vermedi. berlusconi kararından dönmeyecekti. maldini, imparator için gerekli cabayı sonuna kadar göstermiş, ancak başkanı ikna etmek mümkün olamamıştı.
aradaki menajerler, imparator'un bu konudaki düş kırıklığını önleyebilmek için napoli'nin kendisine talip olduğunu bildirdiler. yani, "milan olmuyor" bu kibarlık içinde söylediler. imparator elbette ki çok üzülmüştü. ama vekârını da bozmadı. "onlar kaybettiler" dediğini kulaklarıyla duyan genç gazeteci, acaba günün birinde bunları yazabilecek miyim? diye düşünmekten kendini alamadı. gerçi bu sözlerini imparator'un kendine olan aşırı güveni olarak yorumlamak da biraz haksızlık sayılabilirdi. çünkü o ünlü ve güçlü milan'ı, daha birkaç ay öncesinde, ali sami yen'de son 5 dakika içinde yenmeyi başararak evine göndermişti. yani imparator bu konuda sadece düş kurmadığını, aynı zamanda bunu gerçekleştirebilecek gücü de olduğunu kanıtlamıştı.
bu karşılaşma, imparator'a çok büyük bir başarının kapılarını açarken, milan'ın da birkaç dakika içinde çok şeyini yitirdiği dramatik bir maç olmuştu.