yıllardır olduğu gibi bir kere daha içi boşaltılmış, tamamen bozulmuş bir takıma eklenen "ne yapacağı belirsiz" futbolcularla başlanan yeni sezonun ilk 8 haftasında tarihinin en kötü lig başlangıcını yapan gençlerbirliği'nin hocası metin diyadin 8. haftadan sonra görevinden alındı. (birçok gençlerbirlikli gibi ben de ilk 8 haftada alınan kötü sonuçların sebebinin diyadin değil cem onuk ve gençlerbirliği yönetimi olduğunu düşünüyorum.)
diyadin'in ayrılmasından sonra maçtan 3 gün önce, türkiye-isviçre maçında yardımcı teknik direktör olan ve soyunma odasına giden rakip futbolculara tekme atan (bu yüzden de pek sempatik bakmadığımız) mehmet özdilek takımın başına getirildi.
elazığspor maçı başlamadan önce televizyonun karşısına geçtiğimde aklımda iki tane soru işareti vardı. biri, türkiye liginde yer alan futbol takımlarının peş peşe aldıkları kötü sonuçların ardından futbolcularının tamamen boşvermiş bir havaya girdikten sonra yeni teknik direktör gelince gaza gelişlerinin bizim takımda da gerçekleşip gerçekleşmeyeceği. diğeri de özdilek'in nasıl bir kadroyu sahaya süreceği.
defansta (sarı kart cezalısı olan) tosic yerine (saatli bomba olarak düşündüğümüz ve rize maçında bunu kanıtlamış olan) sedat bayrak, serkan yanık yerine serkan kurtuluş ve tomic yerine orta sahada petrovic.
maç başlar başlamaz gençlerbirliği oldukça istekli görünüyordu. fakat sezon başından beri sorunumuz olan son vuruş yeteneksizliği aynı ölçüde devam ediyordu. özellikle jimmy'nin sağ kanattan getirdiği toplarla tehlike yaratmaya çalışıyorduk ama hem zec hem de stanku olabileceklerinden daha fazla kötüydüler. kısacası takımda çok fazla bir şey değişmemişti. ama şunu da belirtmek gerekir ki, elazığspor çok ama çok kötü bir takım durumundaydı. muhtemelen de bu yüzden sezonun başından beri ilk kez rakip üzerinde baskı kurabiliyorduk. ama buna rağmen gakkoşların bir kontrasında yusuf hacı'nın orta sahaya yakın bir yerde topu kapması ve onu durdurmak isteyen sedat'ın kayarak müdahalesi ile yerde kalması her an yol yiyebileceğimizin bir kanıtıydı. derken 42'de benzer bir kontra sonunda golü kalemizde gördük.
işte o an sezon başında beri değişen tek şeyi görme şansımız oldu. ilk kez gol yememize rağmen takım havlu atmamıştı. derken 3 dakika sonra jimmy'nin kafayla indirdiği topa karambolde sedat gol atınca beraberliği yakaladık.
ikinci yarıda benzer bir gençler vardı sahada. çok kötü oynuyor ve komik şekilde pozisyonlar harcıyorduk. elazığspor da bizden geri kalmıyor ve kötü bir maç ortaya koyuyordu. 1-1 biter dediğimiz anda stancu ceza alanına girip topu ayağına dolaşırtırırcasına yaptığı hreketlerin ardından kaleye giden bir vuruşla takımı öne geçirdi. maç da 2-1 sona erdi.
4 puanla ligin son sırasındayken 7 puanla 15. sırada bulunan elazığspor'u deplasmanda yenmek çok kritikti ve alkaralar ne olursa olsun bunu başardılar ve biraz moral buldular. ama gelecek maçlar oldukça zorlu. takımın bir an önce bu moralle kafalarını toplayıp iyi bir takım oyun ortaya koymaları gerek yoksa bu galibiyet sadece kışın yaşanan tek bahar günü gibi olacak...
dip not: yusuf'un düşürüldüğü pozisyonda sedat sarı kart gördü. hakem muhtemelen pozisyon orta sahaya yakın bir yerde ve peşinden 4 gençlerli koşuyor diye "son adam" olarak düşünmedi ve sarı kart verdi. ayrıca stancu'nun attığı 2. gol pozisyonun başlangıcında gençlerbirliği sahasında bir pozisyon yaşandı ve elazığsporlu oyuncu yere düştü. yan hakemin yakın olduğu pozisyona orta hakem devam dedi. sadece 1 kere ekrana geldiği ve özetlerde olmadığı için pozisyonun faul olup olmadığına karar veremedim...