beşiktaş, böyle havaya pek alışık değildi... soğuk, adeta iliklere işliyordu. ve herbir beşiktaşlı ısınmak için yetişemeyeceği toplara bile koşuyordu.
ilk yarı sanki rüzgar gibi gelip geçti... oyunun bu bölümü lucescu klasiğinin değişmeyen izlerini taşıyordu. tayfur-yasin ikilisi, öncelikle savunmaya yönelik işlevlere koşarak ve savaşarak katılıyordu. böyle bir ikilinin gerisinde oynama rahatlığına kavuşan ronaldo ile zago da hatasız bir ilk yarı tamamlıyordu. özellikle ronaldo'nun performansı her geçen dakika artıyordu. henüz 3. dakikada kafa ile çizgi üzerinden çıkardığı top, belki de oyunun kader anıydı. beklenmedik şok bir gol, bir anda beşiktaş'ı bitirebilirdi. inönü'de yakaladığı skor avantajını çürütebilirdi. ve de moralini sıfırlayabilirdi...
ve bu pozisyon, beşiktaş'ın ilk yarıda yaşadığı tek korkuydu. hemen ilk 45 dakika notlarıma bakıyorum. ibrahim için aldığım olumlu notlar bir yarım sayfayı kolaylıkla doldurabiliyor. ahmet yıldırım'ın hatasız oyunu notlarımın bir başka köşesine sıkışmış... pascal için iyi oynadı diyemem. ancak, oyunda kaldığı her dakikaya yüreğini koyduğunu çekinmeden söyleyebilirim.
avrupa’da çok koşacak
ve hemen geliyorum 64. dakikaya... dün geceyi tartışanlar bu dakikada beşiktaş'ın yaşadığı korkuyu her fırsatta hatırlayabilirler...
ronaldo gibi zago'nun yine çizgi üzerinden çıkardığı bir top, beşiktaş'a sanki gelecek dakikalar için tur garantisi getiriyordu.
biliyorum, beşiktaş'ın iyi oynamadığını söyleyenler çıkabilir. ya da pozisyon yönünden yine kısır bir 90 dakika geçirdiğini hatırlatanlar olabilir.
böyle düşünenler artık beşiktaş gerçeğini kabullenmeli... lucescu'nun oyun kurgusu hep sonuca yönelik sağlıklı ve sağlam çizgiler taşıyor. beşiktaş, oyunu hiç süslemeden ve gereksiz fantazilere uçmadan hedefe koşuyor. bu gerçeği dün gece kiev'de bir kez daha yaşadım. ve inandım ki, beşiktaş bu avrupa'da çok koşacak.