bir inşaat yaparken, müteahhit malzemeye göre bina ortaya çıkartır. bu binanın yapısından sorumlu olan kişidir. galatasaray'da takımın müteahhiti de lucescu'ydu. eldeki malzemeyi biliyordu, ona göre yapısını kurdu. bundan daha iyi de yapı kurulmazdı. çünkü, tuğlası belliydi, harcı belliydi, çimentosu belliydi.
temel olan defansını sağlam tuttu. popescu, fatih, hakan'ı hiç hücuma çıkartmadı. orta sahadaki malzemesini de iyi kullanmaya çalıştı; ümit, bülent akın, ergün, hasan'ı. emre'yi de jardel'in arkasına vermişti. bunu çözen iskoçlar, emre'nin üzerine tugay'ı vermiş, arka liberodan öne geçirmişti. bu birinci bölümde onlar için iyiydi. ama müteahhit lucescu, ikinci bölümde markajda olan emre'yi, defansın arkasında oynayan hakan'ı, sağ kanatta geriye yardım eden ümit'i ileri sürerek, markajda olan jardel'i rahatlatıp, rakibe korku salmıştı.
goller güzeldi
lucescu bu yapıyla, cesur davranıp, binanın ilk bölümdeki sallantısını durdurmuştu. bu kez iskoç rüzgarı durmuş, bu sağlamlık karşısında rangers şaşırıp kalmıştı. orta saha rahatlamış, kanatlar çalışmaya, jardel, emre ile birlikte boş alan bulmaya başlamıştı. g.saray hırsını sahaya yansıtıp, eski günlerine dönüşünü anımsatıyordu. bunun sonucunda da peşpeşe gelen goller birbirinden güzeldi.
bir futbol takımı sahnelerde şarkı söyleyen, oyun sergileyen sanatçılara benzer. onlar alkış ister. tezahürat ister ve gıdıklanırlar. uzun zamandır galatasaray'ı yalnız bırakmayan taraftarlar yağmura rağmen kendi sanatçılarını izlemeye gelmiş, onların kısa süren moralsiz dönemlerini unutturmuşlardı. bu taraftarı da tebrik etmek gerekir.