korkut göze scala'nın oyun kurgusunda akıl ve mantık kolkolaydı... beşiktaş'ın kazanması veya iyi bir skor yakalaması, öncelikle savunmadaki performansıyla bağlantılıydı. scala, bu bölgeye ali eren'i koyarak defansın mücadele gücüne taze bir dinamizm getiriyordu.
orta sahanın sağ kenarındaki khlestov'un bir gözü hücumda, diğeri hep savunmadaydı. oyun süresince bu kulvarda hiçbir ‘‘kaçak’’ ingiliz'e rastlamadım. rus, bölgesinde kuş uçurtmadı.
ali eren ile tayfur rakibin iki forvetine yakın markaj uyguluyor ve leeds'in her hücum hevesini pozisyona dönüşmeden boğazlayıp atıyordu. savunmasını garantiye alan beşiktaş, hücum bölgelerine de moral ve gönül rahatlığı ile koşuyordu.
yasin’i beğendim
genç yasin oyunun her dakikasında dolu doluydu. fizik açıdan hazırdı ve nefis bir savaşım örneği veriyordu. şifo, tempoyu iyi ayarlıyor, attığı her top beşiktaş'ı hücuma ve pozisyona koşturuyordu.
birara rakibi ile adeta boğuşan beşiktaş'ı dikkatli ve ısrarlı bakışlarla izledim. herbiri iki kişilik oynuyordu. ahmet dursun'un attığı deparların sayısını sayamadım. karhan ile tayfur'un risksiz ve kontrollü oyununa bayıldım. ne yalan söyleyeyim, ümit'in 90 dakikayı hatasız bitirmesine de şaşırdım.
bir gol, bu güzel oyuna ve de beşiktaş'a ne yakışırdı. son dakikaya kadar bu golü düşledim. nouma'nın oynamadığı oyunda nihat'tan leeds kalesine göndereceği bir füzeyi ısrarla bekledim. bu gole kavuşamadım, ama maç sonrası herkes gibi ayağa kalkıp, beşiktaş'ı alkışladım. çünkü 90 dakika adam gibi bir oyun izledim.