galatasaray dergisi 2009 yılı nisan sayısında yayınlanan mehmet yüce'nin "parçalı ve çubuklu" başlıklı yazısından;
1937 ile 1950 yılları arasında sadece istanbul, ankara ve izmir şehirlerinin mahalli liglerinde ilk sıraları alan takımların katıldığı ilk deplasmanlı deneme ligi milli küme oynanmıştır. profesyonel dönemde ise deplasmanlı ulusal lig'in ilk denemesi 1959 yılında yapılır. milli lig adıyla başlayan bu türkiye futbol tarihi'nin en önemli yarışması, içinde bulunduğumuz sezon elli birinci yaşını kutlamaktadır. türk futbol tarihi'nin tüm zamanlar en uzun soluklu yarışması olan ligimizin bu ilk yılında ezeli rakipler iki maç oynamışlardır. ilk yıl iki grup haline tek devreli düzenlenen ligin kırmızı grubunu parçalı takım, beyaz grubunu ise çubuklu takım birinci olarak bitirirler. statüye göre iki maç üzerinden final müsabakaları yapacaklar, üstünlük sağlayan takım türkiye'nin ilk profesyonel dönem ligi şampiyonu olacaktır. ilk maç 10 haziran 1959 yılında mithatpaşa stadyumu'nda yapılır. gelin bu maçı ve maçtaki o meşhur golü, golü atan taçsız kral'dan dinleyelim:
"fenerbahçe ile oynayacağımız her maçın havası ayrı olurdu. 1959 yılının 10 haziran günü oynayacağımız milli lig'in ilk final maçının önemi çok büyüktü. futbol federasyonu bu kritik maça yugoslavya'dan hakem getirmişti. tansiyon yüksekti. maçtan bir gece önce çınar otelde yugoslav hakemin üç fenerbahçeli yöneticiyle birlikte yemek yediği görülünce, istanbul'da kıyamet koptu. galatasaray kulübünün telefonları ihbarlarla inliyordu: 'maç çınar otel'de masa başında satıldı... yugoslav hakem fenerbahce'yi galip getirmek için ne lazım gelirse yapacak!. . ' bunun üzerine galatasaray kulübü hakemin değiştirilmesi için federasyona başvurdu. hakem şaşırmıştı. ve ağlayıp sızlamaya başlamıştı. 'ne olur galatasaraylılar'a söyleyin böyle bir sebepten dolayı memleketime dönemem maçı namuslu bir şekilde yöneteceğim. '
yöneticilerimiz bir toplantı yaptı, hakemi kabul etti ve o yugoslav hakemle iki takım maça çıktı. 10 haziran 1959... dolmabahçe stadı yükünü almış, ezeli mücadeleyi bekliyor. sıcağa rağmen tribünler her zamanki gibi rengarenk... oyun hızlı başlamıştı. maçı mutlaka kazanmak istiyorduk. çok hırslıydık... turgay (şeren) uzun bir degaj yaptı. boş top, ceza sahasının üstüne süzülmüştü. topa kaleci özcan arkoç ile birlikte yükseldik. özcan topa uzanabilmek için adeta benim sırtıma tırmanmıştı. çok yükselmiş, bu sebepten de dengesini kaybetmişti. ikimiz birden yere düştük. özcan anlayamadığım bir şekilde kıvranmaya başladı. o anda fenerbahçe tribünleri benim özcan'a vurduğumu zannederek küfretmeye başlamıştı. o çirkin tezahüratın ilk defa muhatabı oluyordum. şaşırmıştım ve utanmıştım. suçlu olmamama rağmen utanmıştım. o sırada yanıma fenerbahçeli naci erdem ve basri dirimlili geldiler. ikisi de çok sevdiğim arkadaşlarımdı... benim kasıtlı bir hareket yapmayacağımı benden iyi bilirlerdi. ben onlarla konuşurken birden diz kapağıma bir tekme yedim. acıyla tekmeyi vurana baktım. bana vuran, kendine fenerbahçe'de yer edinmeye çalışan avni idi. o acıyla ben de avni'ye bir yumruk attım. yumruğu avni'nin suratına indirince saha karıştı. antrenörümüz george dick, eşfak aykaç, muzaffer bozok ve menajerimiz osman incili beni olaylardan sıyırıp saha dışına götürmeye çalışıyorlardı. o kargaşa arasında yöneticimiz muzaffer bozok ile osman incili yugoslav hakeme kızıyorlardı. aradan iki üç dakika geçmiş, saha boşaltılmıştı. yugoslav hakem hışımla yanıma yaklaştı ve saha dışını gösterdi. o güne kadar hiç bir hakemden bu kararı duymadığım için neye uğradığımı şaşırmıştım. hırsımdan ağlıyordum. sahadan çıkmadan önce gidip fenerbahçe tribünü önünde çakıldım. ben gidince onlar da şaşırdı. biraz önce o çirkin kelimeleri bana layık gören insanlardı onlar. durdum. birbaştan bir başa o tribünler süzdüm. sonra eğildim ve bana küfredenleri selamladım. ortalık sakinleşmişti. ben soyunma odasına gitmeye karar verirken suat (mamat), turgay ve diğer arkadaşlarım kolumdan tutup 'durü hakem kararını değiştirdi galiba' dediler. oyun duralı yedi dakika olmuştu ve yedi dakikadan sonra yugoslav hakem beni sahadan atmaktan vazgeçmişti. karar değişince fenerbahçeli futbolcular kahroldular. bundan sonra yüzbinleri ağlatan tek golü ben atacaktım. 37. sakikada ağları parçalayan bazukayı fenerbahçe kalesine ben yolluyordum. allah'ım rüya gibiydi sanki o an...
nuri bir pas atmıştı, sola doğru kaçtım. osman hızla üzerime geldi, onu atlatmak benim için zor olmadı. aut çizgisine kadar gittim sol ayağımı çizgiye dayayıp topu kepçeledim. en büyük korkum naci idi. naci erdem ekseri bu toplara çift dalardı. fakat ondan da sıyrıldım. evet, önümdeki topa çok dar açıdan vurmak zorundaydım. bu bir an meselesiydi. bu kısa zaman içinde başımı kaldırdım ve kale içinde bir noktaya tüm kuvvetimle vurdum. kaleci özcan, köşeyi kapatmıştı. buna rağmen top hızla kaleye girdi. inanın topun baktığım noktadan dışarı çıktığını ve ağları parçaladığını sonradan öğrendim. golden sonra arkadaşlarımın sırtındaydım. tribünlerden 'cim bom bom..." sesleri yükseliyordu. halbuki hakem de dahil, golü dolmabahçe satdındaki kimse farketmemişti. hakem önce aut vermiş, sonra parçalanmış ağları görünce gole hükmetmişti. maçtan sonra fenerbahce'nin eski kaptanlarında fikret arıcan 'vallahi azizim bizim zamanımızda topa en iyi vuran adam bekir'di...ama itiraf edeyim ki metin daha iyi vuruyor...' diyordu ."
ancak ikinci maçta çubuklu takım bu golün acısını ezeli rakibinden fena çıkarır. maçı yüksel gündüz, naci erdem, mustafa güven ve şeref has'ın golleriyle 4-0 kazanan fenerbahçe, türkiye ligi'nin ilk şampiyonu olur. 1959 senesi milli lig'i, fenerbahçe'nin şampiyonluğundan çok ağları yırtan o meşhur gol ile hatırlanacaktır.