bir şeyi unutamam. galatasaray’a ilk geldiğim sezon adana demirspor’a bir gol atmıştım. ilk golümdü. sol bek oynuyordum. 1-0 öndeydik. sonra benim tarafımdan bir atak yaptılar. topa müdahale etmek için kaydım ama vuramadım, rakibim kendini yere attı. penaltıdan gol yedik, 1-1 oldu. tribünlerden bana bağırmaya başladılar. 21 yaşımdayım, tecrübesizim… ağlamaya başladım. maç oynanıyor, ben ağlıyorum. benim yüzümden kaybetmeyelim diye dua ediyorum. sonra bir korner oldu. prekazi kullandı. ben de arka direğe doğru koştum. nasıl koştum belli değil. kafayla güzel bir gol attım. parmağım altımda kaldı. arkadaşlarım üstüme çullandı. sonradan o parmağımdan çok çektim. çok fazla kafa topu kullanabilen bir oyuncu da değilim. golden sonra elim ayağım kesildi, yine ağlamaya başladım. daha sonra başka goller de attım. attırdım ama onun yerini tutmadı. hakan’a da çok gol attırdım. onun gibi kafa hâkimiyeti olan bir insanla oynamam büyük şanstı. tugay, bülent, suat, ergün, cihat, arif, okan, hakan, hayrettin, uğur abi… takım arkadaşlığı bizde çok başka bir şeydi. 24 saatimiz birlikte geçiyordu. bir bilardo oynardık, dört kişi oynuyorsa bütün takım izlerdi. hâlâ görüştüğümüzde birbirimize karşı aynıyız. hayrettin abi bizim için hâlâ “delikanlı”dır. benim adım “hamzo”dur, arif “kıvırcık”tır.