antalya deplasman düşüncesi bende ta şubat ayından beri vardı.hatta bu uğurda olası bir inönü deplasmanına gitmemeyi de düşünüyordum.ancak inönü deplasmanına da gittim.antalya'ya da.özellikle okulumun geçen hafta 4. sınıflara açılan ek sınavlar nedeniyle tatil olması ve bu durumun 3 hafta öncesinden duyurulması beni antalya'ya yönlendirdi.bunun için ön incelemelerimi yaptım ve otobüs için de elbette seçimim şanal kırşehir firması oldu.yolculuk sorunu da çözülmüştü,ne ala!ancak gidişte pamukkale'nin gidiş sizden,dönüş bizden kampanyasından yararlanalım dedik,orada da dönüş biletini alacak olan arkadaşın uygunsuzluğu nedeniyle 10 milyon zarara girdim,sağlık olsun!
efendim antalya deplasman organizasyonunun başlangıcını cuma günü saat 22.30'da verdim.saat 23.59 kalkacak olan pamukkale turizm otobüsüyle antalya yolculuğunu başlatmak için evden çıkıp aşti'ye ulaştım.
otobüs saat 24.00'te aşti'den kalktı ve yollara düştük.ben ki trenle ve diğer yollarla yolculuk etmeye alıştığım için öyle açık büfe ikram,kulaklık,falan biraz lüks geliyor tabi ki. gece otobüste çektiğim güzel uyku sonrası sabahleyin gözlerimi açtığımda saat 06.30'un gösteriydu.burdur'un bucak ilçesini geçmiştik,antalya'ya doğru yol alıyorduk.havada güneş yok,her taraf bulut.tabi bulutlar beni korkuttu.yoksa antalya'da beni yağmur mu bekliyordu?
saat 06.45 gibi yapılan ikramı sabah kahvaltısı niyetiyle yedikten sonra çubuk beli'ne geldik.artık antalya ovası'na inmek için dakikalar kalmıştı.bu sırada kulaklıkta çalan zuhal olcay'ın ankara adlı şarkısıyla neşemiz artıyor ve ''ankara'dan bir kuş güneye uçuyordu''.çubuk beli'nin virajlı yollarında bu şarkıya kulak vererek bir anda dağlardan sıyrıldık ve antalya ovası'na kavuştuk.
antalya ovası'ndan ilerledik,bu sırada ova üzerinde oldukça çok sanayi tesisi ve villa olduğunu gördük.anlaşılan buralar gelişiyordu.korkuteli kavşağını geçtik.ve işte kepez'in tepelerinden şehir gözüküyordu.solda anıt,sağda alabildiğine antalya.işte o güzel noktadan antalya manzarası şahaneydi.bu tepeyi indikten sonraysa kepez ilçesinin içine doğru geldik,5 dakika sonra antalya şehirlerarası otobüs terminali'ndeydik.antalya şehirlerarası otobüs terminali efsane başkan hasan subaşı'nın eserlerinden.daha çok bir havaalanı gibi tasarlanmış.1996 senesinde açılan terminal o günün koşullarına göre oldukça iyi yapılmış ve bugün de türkiye'nin en çağdaş terminallerinden biri olarak konumunu sürdürüyor.
terminalde fotoğraf makinama ilk besinini verdim.fotoğraf makinasının bana yapacağı ''şarj bitti'' kötülüğünü def etmek için şarj aletini de yanıma almıştım.
terminalden çıktım.gezintim başlıyordu.aslında gezinti öncesi hataiçi tasarladığım seyirlikte olmayan fakat antalya'ya girerken çok beğendim ve internetten de resimlerini gördüğüm kepez'deki tepeye gitmeliydim.burası antalya'yı çok güzel görüyordu.bunun için d-650 üzerinden yürümeye koyuldum.terminalden şehrin tersi yönünde yani kuzeye yürüyordum.ahatlı'yı da geçip tramvayın son durağına gelince kepez'in üzerindeki tepe iyiyice görünmüştü.fakat gün uzundu ve enerjimi ekonomik kullanmam gerekiyordu.e o tepeye de çıkmak can sıkardı!bunun için en iyiyisi otostop çekmekti.nitekim ışıklı kavşağın ilerisine geçerek otostopa başladım ve bir araba sanırım otostopumun 17. saniyesinde önümde durdu.sağolsun onlarla epey tepeye çıktım,muharrem ertaş'ın bozlaklarıyla ve aydost'la süren 6-7 dakikalık yolculuğumun sonunda korkuteli yol ayrımında indim.
korkuteli yol ayrımından kendimi aşağıya saldım.ve antalya gözüküyordu.otobüsten geçerken gördüğüm o şahane manzarayı şimdi ayrıntılı olarak inceleyebilirdim.yol ayrımı sonrası bu kez kgm araç parkına uğradım.bu kez manzara daha netti.tünektepe'den muratpaşa'ya kadar antalya ayaklarımın altındaydı.ayrıca her halde antalyalı efkarlı gençlik orada çok efkarlanmış ki parkın aşağısı hep bira şisesi doluydu. solda da atatürk anıtı bulunuyodu.tepenin üzerine konuşlanmış olan anıtın yanından akan şelale güzel bir görüntü sunmaktaydı.işte bu noktadan antalya'yı güzelce gözlemleyip bu şahane manzarayı gördükten sonra artık yokuş aşağı antalya'ya inmek kolaydı.ancak ben aşağıya inerken bu kez bir araba kendiliğinden durdu.emlakçı olan bey de aşağıya iniyormuş,hatta öyle ki ben de tam meltem'e gidecektim,kendisi beni tam da istediğim noktaya bıraktı,kendisine teşekkür ettim.
meltem'deydim.saat 09.00'du.önce antalyaspor tesislerine bir göz atayım dedim.bu sırada futbol okulunda top oynayanları izlerken bir ankaragüçlü'yle karşılaştım.tam ankaragüçlü'yle sohbet ederken yanımıza antalyaspor'dan bir hoca geldi ve antalyaspor taraftarlarının marifetlerinden söz etti.söz edilen konular da pazar günü aldığım önlemlerin aslında hiç de yersiz olmadığını doğruladı.
antalyaspor tesislerinden çıkıp ötedeki akdeniz üniversitesi'ne ulaştım.burada da girişte görevli güvenlikçi ankaralı olduğundan gençlerli olduğumu hemen bildi ve beni antalyasporlular'ın marifetleri konusunda uyardı.sonrasında bu uyarıları da zihnimin bir köşesine kaydederek yerleşkese girdim.akdeniz üniversitesi yerleşkesi çok geniş bir alanı kapsıyor.etraf ferah.ancak yerleşkesin daha çok ağaçlandırılması gerekli.bu noktada üniversitenin 27 yıllık olduğunu belirtiyor ve bir 27 yıl sonra etrafın odtü gibi yemyeşil olacağını umuyorum.bir de bizim gibi yerleşkes üniversitelere değil de bina üniversitelere alışık olan insanlar için elbette yerleşkes türü üniversiteler ayrı güzel.akdeniz üniversitesi de yerleşkes üniversite olduğundan o güzelliği tattım.
akdeniz üniversitesi'nden çıkıp migros'a vardım.migros'a gitme amacım bilet almaktı.karşılaşmamızın bileti gerek gişede gerek biletix'te ayn fiyattı çünkü.ancak gezerim gezerim bulunmaz,biletix nerede acaba?en sonunda biletix'i vakko'da buldum,biletimi de aldım.bundan sonra da dnr'den 5 milyona bir antalya haritası aldım.bu haritayla nerede olduğumu rahatça izleyebilecektim.
migros'tan çıkıp kemer yönüne doğru 100. yıl bulvarı'ndan yürüdüm.amacım biraz da antalya kent yerleşmelerini görmekti.dönüşü de sahilden yapacaktım.100. yıl bulvarı boyunca konyaaltı'nın içini de görmüş oldum.ayrıca 100. yıl bulvarı'nın konyaaltı'ndaki kesimindeki çok güzel kebapçılar,künefeciler,köfteciler gözümden kaçmış değil.
100. yıl'dan devam edip kemer yönüne epey ilerledim,konyaaltı'nda batı yönlü seyrettim.boğaçayı'nı da geçtikten sonra liman kavşağından sahil yönüne yani akdeniz caddesi'ne saptım.artık şehre geri dönüyordum.bu sırada limanı geçtim ve deniz başladı.sabahtan beri antalya'daydım,ancak yeni denize yeni ulaşmıştım.hazır denizin kenarına inmişken yüzümüzü bir deniz suyuyla yıkayıp akdeniz'in o tuzlu suyuyla şifa bulmak da vardı ama bakın bunu yapmayı unutmuşum.
konyaaltı plajı yönünde şehre doğru durmadan ilerliyordum.ama ben bu yolun paralelini nasıl yürümüşüm?ne kadar uzun bir mesafe!o yoldan dolmuş da çok seyrek geçiyor çünkü dolmuşların asıl yolu atatürk bulvarı.o zaman sabahki yönetimi uygulayacaktım.ancak bu kez şansım yaver gitmedi.nitekim ben geri geri yürüyüp otostop çekerken epey bir geri gitmiş ve tam olarak farkına varamadan antalya kent merkezine doğru epey yol almışım.bu sırada da oradan bir ses duydum.güvenlik giysili biri bana seslenmişti.
güvenik:yeğenim bir baksana. ben:buyur ağabey! ben:(içimden)allah allah bir kabahat mi işledik? güvenlik:yeğenim sen 23 numaralı beach'ten beri otostop mu çekiyorsun? ben:orası neresi abi?liman mı? güvenlik:he,limanın sonunda. ben:evet abi,otostop çekiyorum. güvenik:noldu,paran mı yok,niye otostop çekiyorsun? ben:zevk meselesi abi,para var da pek de acelem olmayınca şu arayı otostopla alayım dedim. güvenlik:yeğenim o arası epey uzun.bak ben 40 dakika önce buraya geldim.sen o zaman ta ötedeydin. ben:bilmem abi,farkına varmamışım demek.geri geri epey yol almışım. güvenlik:yeğenim gel otur şurada,5 dakika dinlen. ben:tamam abi.
16 numaralı beach'in ve sanırım oradaki birçok beach'in güvenlik sorumlusu beni otostop yaparken görmüş ve ben onların beachinin önünden geçerken yakalamıştı.sağolsun güvenlikçi abi'miz bırakmıyordu.önce otur diye davet etti.sonra o kadar yürüdün,karnın açtır diyerek bir de yengen ısmarladı.o yengenin tadına da doyum olmazdı.o kadar geri geri yürüyüp yorulmuştum ve sabah kahvaltısını otobüste gerçekleştirilen ikram üzerinden yapmıştım.o nedenle bu güvenlikçi abi'mizin jesti çok makbule geçti.hatta öyle ki kendisi dondurma ikram etmeyi bile önerdi.orada bu güvenlikçi abi'mizin yanısıra beach'in sorumlusu da vardı.gerek güvenlikçi abi'miz gerek beachin sorumlusu ankaralı'ydı.e gelsin üzerine ankara muhabbeti,vay sen akdere'de mi okudun benim ev sizin okulun mahallede,gençler kazanır değil mi,melih yine götürdü ve nicelerini konuştuk.hoş bir sohbet etmiştik.yaklaşık 45 dakika geçmişti.konyaaltı plajı'na nazır ve oldukça kaliteli bir mekanda denizin karşısında çok dinlenme gerçekleştirdim.
sohbeti bitirdikten sonra oradan tam o noktadaki ışıklı kavşak başlangıcıyla artık dolmuşların geçtiğini öğrendim.güvenlikçi abi'mizden hangi dolmuşa bineceğimi öğrendim ve onlara teşekkür edip ayrıldım.amacım cumhuriyet meydanı'na gitmekti ve bu işi yürüyerek yaparsam çok yorulacaktım.o yüzden dolmuşa atlayıverdim.
cumhuriyet meydanı'na vardım.burası şehrin kalbiydi,turizm cennetiydi.incelemelerime burada devam edecektim.cumhuriyet meydanı ve çevresinde neler yoktu ki?sadece antalya kalesi bile içerisinde barındırdıklarıyla turizm deryası.bunun yanında atatürk heykeli,kalekapısı,hükümet konağı,yivli minare,saat kulesi,yat limanı da antalya kalesi gezintisini tatlandıran yerler.bu gibi yerleri görmemek olmaz.tamamen araç trafiğinden arındırılmış bu yerlerde yayalar yani gezginler hüküm sürüyor.antalya kalesi zamanında gerçekleştirilmiş düzenlemeyle insana huzur veriyor.cumhuriyet meydanı çok geniş olmasa da açık bir alan,insan kendini rahat hissediyor.buradaki atatürk heykeli canlı bir tasvir.kalekapısı bir türk-islam eseri donanımı yakalamış.saat kulesi barok mimariyi yansıtıyor,sultan abdülhamit han’ın zamana değer veren anlayışı çerçevesinde çeşitli şehirlerde oluşturduğu saat kulelerinden bir örnek,antalya'ya bir armağan.hükümet konağı binası gece ışıklandırılınca bir başka güzel,beyaz yüzey uygulaması sadeliği yansıtıyor.yivli minare beylikler döneminden hamitoğlulları beyliği'nin antalya'ya armağanı.yat limanı’nda turlar sizi bekler.ve tüm bu güzelliklerin içerisinden bir de tramvay geçiyor.bu tramvay vagonları antalya’nın kardeş şehri nürnberg’ten 1998 yılında geldi.o sene hasan subaşı tramvay raylarını döşetti ve sistemi işletmeye aldı.vagonlar eski olsa da raylar yeni sistemlere uyumludur.işte bu raylar üzerinde seyreden tramvay da şehre ayrı bir güzellik katıyor.o turistik bölge içerisinde yayaların adımlarını bu tramvayın yol alışı izliyor.ne güzel bir bölge!
bu gezintimden sonra statta keşif yapmak üzere yol aldım atatürk caddesi’ne saptım.stada giderken atatürk caddesi’nin güzelliğine hayran kalmamak elde değil.30 metrelik palmiyeler caddenin ortasında uzanmakta,ortalık insan kaynıyor,cıvıl cıvıl bir yaşam.birçok dükkan ve dönerciler çarşısı bu cadde üzerinde.gençlik burada buluşuyor.atatürk caddesi’ni de aştıktan sonra stad keşfini yaptım.
dönüşte karaalioğlu parkı’ndan geçtim.bu park yemyeşil bir alan.stadın yanında gördüğümüz yeşillikler de zaten bu parktaki ağaçlar.park belediye binasının ve spor salonunun arkasından dolaşarak geniş bir alanı kaplıyor.içerisinde uzun yürüyüş yolları barındıran parkın iki tane de meydanı var.ağaçlar çok büyük.75 senelik ağaçların bu parkta olması olası.uzun ve geniş yürüyüş yolları olan parkı geçtikten sonra bu kez kalenin eklentilerine giriyorum.çıkışım üç kapılar’dan olacak.kalenin eklentileri daha önce girdiğim kalenin asıl bölümüne tam olarak benzemese de güzel bir alan.bu alanda daha çok lokanta ve oteller var.binalar güzel bir şekilde onarılmış,aslında belki de 50-60 senelik evlerden tarih oluşturulmuş.işte tam bu noktalarda gezerken kesik minare camisi’ne rastlıyorum.kesik minare camisi’nin minaresi kesik yani ortada bitiyor.ilginç bir görüntü.kalenin bu eklentilerindeki geziden sonra üç kapılar’dan geçerek atatürk caddesi’ne ulaşıyorum.bu arada üç kapılar’dan geçerken görüyoruz ki tarih iyi korunuyor.zemin yıpranmasın diye üç kapılar’ın zeminine camdan köprü yapılmış.
üç kapılar çıkışı bir de lara yönüne gidiyorum.e lara yönü şehre çok uzak.muratpaşa da zaten karışık bir ilçe.bu yüzden oraya gidişimi arabayla yapıyorum.arabayla atatürk caddesi ve devamında fevzi çakmak’tan çıkıp lara’ya yollanıyoruz.burada eski lara yoluna girmek daha iyi olacak.çünkü eski lara yolu denize de yakın.eski lara yolundan giderken buraları istanbul’a benzetiyorum.istanbul kadıköy’e.güzel manzaralar var.eski lara yolundan falezlerin üzerinde gidiyoruz,yolla deniz arasında yani falezler üzerinde bol bol park var.süleyman evcimen iyi çalışmış anlaşılan.karşıda ta kemer yolu yani karayoluyla gidilse en az 25 kilometre uzaktaki yerler,dağlar gözülüyor.ortada antalya körfezi.eski lara yolundan devam ettikten sonra fenere varmadan duruyoruz.burada bir park var.falezler üzerindeki parkta millet oturmuş,denize karşı keyif çatıyor.biz de burada 10 dakika oturup falezler üzerinden etrafı gözlüyoruz.ve aşağıya baktığımız zaman ne kadar yüksekte olduğumuzu anlıyoruz.bu sırada falezler içerisinde de birtakım tüneller olduğunu anlıyoruz.çünkü millet denizin 2-3 metre yukarısında faleze oturmuş keyfi çatıyor.e oraya iple inemeyeceklerine göre tünelden inmiş olmalılar.
muratpaşa’dan kepez’e gideceğim.yol uzun.hatta daha 100. yıl bulvarı’nda bir işim de var,onu halledeceğim.o nedenle muratpaşa’dan dolmuşa koyuluyorum.yoldan geçerken dolmuş şoförünün bile rusça bildiğini anladım.sanırım zümrütova mahallesi'nden geçerken dolmuşçu epey bir rusça döktürdü.düşünün yani,rus akımı antalya'yı nasıl sarmış!
akşam trafiğinde zor da olsa 100. yıl’a varıp işimi halledeceğim.tabi bu sırada hava kararıyor.işimi de bitirdikten sonra akrabaların yerini tam olarak bilmediğim evlerine gitme sırası şimdi.ancak onur evin yerini de şıp diye bulur.nitekim evin yerini öngörüp buna göre dolmuşa biniyorum ve akrabaların değil apartman kapısının daire kapısının önüne varıyorum.hiç telefon edip de tarif istemeksizin evlerine vardığım akrabalar beni karşılarında görünce şaşkın.e,onur bulur!
o akşam gün boyunca 3-4 litre su içtiğimden açlık hissim yok.bir yorgunluk basmış ki sormayın.nitekim dayanamayıp sızmışım.ancak tabi ki ertesi sabah 10.00’da kalkacağım.
pazar sabahı saat 10.00’da kalkıyorum.kahvaltımı yaptım ki bir de baktım ahmet arıyor.telefonda ahmet’le buluşma kararı alıyoruz.11.00’de evden yani dokuma’dan çıkıp yürüyerek güllük’e gidiyor ve ahmet'le buluşuyorum.artık karşılaşmaya gidebiliriz.
karşılaşmaya giderken antalyalılar’ın arasına karıştık.ilhan cavcav’a epey kızgınlardı.ama tabi ki gerek ben gerek ahmet üzerimizi sakladığımız için bir sıkıntı yok.yoksa o kadar adamın arasında iki gençlerli’nin sonu nice olur?
stada vardık.tam bizim tribüne giderken oyuncu girişinden geçiyorum ki bir de baktım traore.kendisiyle selamlaştım,el sıkıştık ve kendisine ‘’biz tribündeyiz’’ dedim.traore bol bol tamam diyor.o sırada neşeli.bu arada bu onu belki de son görüşüm oluyor.çünkü o gidecek.
tribüne giriyoruz.girişte polis yine usuleten arama yapıyor.pek baktıkları yok açıksası.tribünümüzde ilk anda ben ve ahmet var.bir de sitemizin üyelerinden antalya’da yaşayan alper özbilir de orada.alper özbilir’in kardeşi yine sitemiz üyelerinden tolga özbilir abi’sini telefonla aradığında benim statta olup olmadığımı sordu,alper özbilir de tolga özbilir’e statta olduğumu belirtti.
tribünümüzde bunun dışında en az 2 sivil polis de vardı.ayrıca yaklaşık 30 polis de tribündeydi.polisler çok şendi.takımımız sahaya çıkınca bizi alkışladılar.bunun yanısıra bir komiser vardı ki sormayın.ben çok bağırıp tezahürat edince ‘’len 20 kişiye bedelsin,alacam seni içeri’’ deyip durdu sağolsun.tff’nin iki gözlemcisi de tribünümüzdeydi.bundan sonra cem can’ın iki akrabası,ankaragüçlü baba-oğlu,ankaragüçlü çift,ahmet’in dayısı ve bir alman turist de stattaydı.alman turist side’den buraya gelmiş.kendisiyle çat pat ingilizce’mizle konuştuk.ahmet ona ülkemizin ab şansını sordu.adam düşünürken ben de % 1 değil mi şansımız dedim,adam gülerek karşılık verdi.kısacası ‘’avrupa birliği’nde değil gençlerbirliği’ne!’’turistle konuşmamızda onun fc köln’lü olduğunu öğrendik.ayrıca kendisine türkiye’den hangi takımı biliyorsun diye sorduğumuzda ‘’zamzunzipor’’ cevabını aldık.bu takım elbette samsunspor’du.bir yabancının bir anadolu kulübünü bilmesi oldukça güzeldi.
karşılaşma öncesi tezahürat yaptık ama bu tabi ki duyulmaz.ancak bojan yakınımızda olduğu için tezahüratımızı duydu ve bize karşılık verdi.yine pankartımızı da astık.sonuça 3 kişi de olsak gençlerbirliği taraftarı olarak oradaydık.
karşılaşma başladı.daha ilk dakikadan başlayarak takımına destek olan antalyaspor taraftarı ahmet’in de dediği gibi cavcav’ı kalaylamayı unutmadı.
mustafa’yla öne geçtik.ben yalaşık 30 saniye ‘’gol’’ diye bağırınca sesim biraz zayıfladı elbette.bu sırada fatih abi’yle canlı bağlantı da kurduk.
antalyaspor 10 kişi kalınca artık rahatlarız her halde derken bunun sonumuz olacağını nereden bilebilirdik?nitekim 1-1 olunca antalyaspor tribünleri sevinçten çıldırdı.
devre arası fotoğraf makinasını orada bulunan prizde şarja taktım.ayrıca polislerle epey muhabbet ettik.komiser benim deli gibi ‘’gol’’ diye bağırdığımı duymuş ve tekrar dedi ki:’’oğlum 20 kişiye bedelsin,atarım seni içeri’’.aman abi yapma abi gibisinden esprilerle epey sohbetimiz oldu.komiser de her yanımdan geçişinde ‘’alın bunu içeri’’ deyip dalgasını geçti.onlar da bulmuşlar bizim gibi zararsız taraftarı,hem de izliyorlar karşılaşmayı,mutlular,şenler elbette.
ikinci yarı 2-1 antalyaspor öne geçti,antalyaspor tribünleri coştu.biz 10 kişilik takıma beraberliğin bile kötü olduğunu düşünürken bu neydi şimdi?sonra mustafa sahneye çıktı.zaten mustafa o gün sahanın en iyi ismiydi bizce.iki tane gol atmış ve takımda bojan ve nas’la birlikte karşılaşmayı isteyen tek adam olmuştu.ikinci golle bu sefer ahmet,ben,alper abi çıldırdı.ben ve ahmet demirlere çıkıp atkı salladık.bu sırada antalyaspor taraftarının bize tepkisi anlamsızdı.baktık bize tepki gösteriyorlar,ahmet’teki antalyaspor atkısını onlara karşı salladık,sustular.
3-2 oldu,coştular.artık rahatlamışlardı.tribünlerden cavcav kalaylanmaya devam edilirken takım ve biz taraftar da hakaret altında bırakılıyorduk.bunlar ayıptı.hafiften kümeye tezahüratları da geliyordu.
4-2 oldu.küçüldük.artık antalyaspor tribünleri herkese kalaylıyordu.cavcav falan az gelirdi.cavcav,takım,biz.’’gençler kümeye’’ tezahüratları yükseldi o sırada.allah korusun bizi.kümeyle itham edilmek kötü bir şey,biz bunun kötülüğünü savunuyoruz.ancak antalyaspor tribünleri bu tezahürata 4. gol sonrası coşkuyla imza attı.ayrıca tencere dibin kara seninki benden kara durumunda böyle bir ruh hali takınmaları ilginç.bu ligde kocaeli düşerse üzüleceğim ama antalya düşerse asla üzülmem.tribün olarak çok ilginçler açıkçası.07 gençlik hakkında da çok hikayeler anlatılır,bunların doğru olduğunu anlamak hiç de zor değil.sicilleri oldukça bozuk.antalya halkı da 07 gençlik'in marifetlerini biliyor,polisler de.ve kimse 07 gençlik'in bu işleyişine onay vermiyor.07 gençlik önlenemez biçimde tehlikeli yükselişine devam ediyor.
karşılaşma bitişiye pankartımızı söktük.polis bana ve ahmet’e mümkünse üstümüzü değiştirmemizi söyledi.ben de milli takım formasını giydim.çünkü hadi diyelim yenildiğimiz için dayak yemesek bile küfür yeme olasılığımız vardı.
stattan çıkıp ahmet’in bilgisayarını almaya 100. yıl’a gittik.bu sırada ahmet’teki antalya atkısını görenler bize karşılaşma sonucunu sordu.antalya’nın karşılaşmayı kazandığını duyanlardan birçoğu çok şaşırdı.
ahmet’in bilgisayarını aldıktan sonra merkeze geldik ve dönerciler çarşısı’nda çok güzel bir pardon iki döner yedik.sonrasında dondurma da yedik.ahmet’inse bir derdi var.antalya’ya geldim,keyif çatmadan gitmem.tamam o zaman ahmet diyerek kalekapısı karşısındaki bir kafe binasına şansa girdik.3 katlı binanın en üst katına yani terasa çıktık.açık havada ahmet birasını yudumladı,ben çayımı yudumladım.aşağımızda antalya bunlar son saatlerdi.tam da o sıra ahmet kablosuz ağ bağlantısı buldu ve size ilk mesajlarımızı attık.bu arada orada lig tv de açtılar ve az da olsa karşılaşma da izledik.
buradan çıkıp artık evlere yollanma zamanıydı.saat 21.00 olmuştu ve benim 23.00’te otobüsüm vardı.sonuçta ahmet’le 100. yıl’da vedalaştık.ben güllük caddesi üzerinden çallı’ya çıktım.bu sırada o kavşaktaki raylı sistemin yer altından gittiğini gördüm ve biraz da kestirme olsun diye rayların olduğu bölümden geçtim,burada incelemelerde bulundum.bir ölçüde metroya benzeyen yer altı istasyonunun tüm ışıkları yanıyordu ve oraları da bir gezmiş oldum.
çallı’dan çıktım.eve varmıştım.evde de çantamı topladım ve internete son kez geçtim.hazırlıklarımı tamamlamıştım ki evden çıkmayı biraz geciktirmişim.terminale de yürüyerek gideceğim ama otobüsün kalkmasına 20 dakika var.haydi bre onur’um tabana kuvvet deyip 1,5 kilometrelik yolu 13-14 dakikada jet gibi aldım ve otobüse yetiştim.biraz hızlı bir yürüyüş beni otobüse yetiştirdi.antalya’da otobüsler buradakinin aksine peronda bir dakika bile fazladan durmadığından aceleyle terminale yetiştim.
kırşehir şanallar’ın antalya-kırşehir seferiyle saat 23.00’te yola çıktık.film olarak recep ivedik 2’yi koymuşlar.tabi ki memlekette daha vcd’si çıkmayan filmin almanya kopyasını bulup getirtmek büyük başarı ister.almanyacopy yazan filmi izledik.
otobüsümüz 54 kişilikti ve atabada toplamda 30 kişi vardı.rahat rahat yolculuk ettik.üstelik antalya-ankara arası yolcuyu ‘’kaliteli firma olsun,bilmem ne’’ bahanesiyle sezon dışı 35’e,sezon içi 40’a taşıyan firmalara inat 25 milyona çok güzel bir yolculuk ettim.kazıkçılağa inat,şanal kırşehir!ankara-izmir de 28 milyon haberiniz olsun!
geceleyin o yorgunlukla mışıl mışıl uyumuşum.sabah ankara’ya 06.30’da vardım.aşti'den kurtulaş’a yollanıp belediyenin çorbasıyla kahvaltı yaptım.saat 09.00’da ders başlayacaktı.
güzel bir deplasman oldu.hem gezinti hem spor.hem de o haftaiçi okulumuz tatil olduğundan sıkıntı çekmedim.oh ne güzel.böylece bu senenin deplasman defterine 4-2’yi göz ardı edersek güzel bir açıklama daha düştüm ve bu yılın son noktasını koydum.