isteyen kazandı! başkent derbisinde, sahadaki futbol, saha dışı gelişmelerin gölgesinde kaldı ne yazık ki…
ülkemizin en önemli derbilerinden biri malum gençlerbirliği-ankaragücü karşılaşmaları. bu sene önemi kat be kat arttı, zira her iki takım da özellikle kırmızı-siyahlılar küme düşme potasının içinde, sarı-lacivertliler ise civarında dolanıyordu. bu koşullardaki iki takım mücadelesi için stada gittiğimde gördüğüm bazı şeyler vardı. birincisi, sahadaki buz azalmış ama sanki tuzlama yapılmış gibiydi. değerli yöneticilerimiz, bu stadın en azından sahasını adam etsinler artık. futbol oynamamaya yönelik bu sahada oftaş-gençlerbirliği ve ankaragücü'nden çok şey beklemek de yanlış oluyor. ama anlaşılan yöneticilerin de bu konuda gönlü yok. ne dersiniz sivas'ın kampanyası gibi sms ile para mı toplasak! gerçi para toplamakla da bitmez birilerinin karar alması gerek.
şubat'ın ilk 5 günü yurtdışında olduğum için transferi tam takip edememiştim. gençlerbirliği ilk 11'ine baktığımda tanıdık birini gördüm: hakan aslantaş. daha bundan 2 yazı önce de belirttim. sayın cavcav, bu oyuncuları verdi ama her an geri almakta çekince görmeyebilir diye. yahu tamam oftaş'ın buralara gelmesinde katkınız var. gençlerbirliği de zor durumda. ama o güzel takımı, oftaş'ı neden bozuyorsunuz sayın cavcav?...zaten sterjovski takımdan ayrılmış bir de hakan aslantaş gitti. o kanatta oftaş'ın alternatifleri vardı ama şu an o oyuncular, alternatifsiz kaldı. bu nasıl yöneticilik anlayışıdır! gerçi, aynı sezonda 5.hocayı getirerek türk futbol tarihine adını altın harflerle (!) yazdıran bir başkandan da bunlar beklenir zaten şaşırmaya gerek yok. mesut bakkal'a bol şanslar dileyelim. umarız görevde makul bir süre kalabilir!!!
bir diğer konu da ankaragücü'nün transfer anlayışına ilişkin. daha önce matheus, en son da paulauskas. tabi bu adamları ben alıp getirmedim ama bu takımda faydalı olmaları adına paulauskas için teşvik edici yazılar yazdım. lakin, galatasaray maçında sanki herkes süper oynadı da bir litvanyalı kötü oynamıştı. sarı-lacivertli yönetimde ve teknik kulübede fatura, her zaman olduğu gibi yeni gelen yabancıya kesiliyor. bu anlayışla bu takım ancak ligde kalmaya oynar. umarım, yeni gelen uruguaylı lamas da kısa süre içinde gitmez. kendisi ile ilgili maçta istatistik tutmaya çalıştım, belirteceğim.
futbola dönelim. ankaragücü sahaya, kalede serkan, defansta cem can, elyasa, yeni transfer lamas, ilkem, orta sahada kirita, murat erdoğan, ibrahim ege, gökhan, forvette bebbe ile diawara; gençlerbirliği ise kalede recep, defansta erhan, el-saka, traore, hakan aslantaş, orta sahada mehmet nas, engin, burhan, ferhat, forvette okan ile ısaac düzeninde sahaya çıktılar. ankaragücü, kirita'yı orta sahada kullanabilme özgürlüğüne nihayet kavuşmuştu. gençlerbirliği maça gayet istekli başlamıştı. 3 puana susamışlık kendini belli ediyordu. aman aman bir futbol sahada yoktu, o sahada olması da zordu. ankaragüçlü futbolcular ruh gibiydi sahada. ileride bebbe ve diawara, orta sahada murat erdoğan, kirita, ibrahim ege etkisizdi. gökhan bir şeyler yapmaya çalışıyordu. defansta ilkem ise bu kötü takımda parlıyordu. gençlerbirliği golü 19.dakikada buldu. kaleciden dönen topu ısaac'in tamamlayış arzusu bile her şeyi özetlemeye yeterdi. dakikalar ilerledikçe engin baytar, klasik şımarık ve huysuz futbolcu kimliğine bürünüyordu ve sarı kartını almayı ihmal etmedi! ankaragücü, koca bir 45 dakika boyunca sadece bir şut attı ve bir korner kullandı: şutun dakikası 43, kornerin dakikası ise 30! devre arasında taraftarın futbolcuları çağırıp “bu maçla ilgili bize söz verin” nidaları boşuna değildi.
ikinci yarıda oyunun hakimi ankaragücü oldu. hakan kutlu'nun doğru ve yerinde değişiklikleri ile jaba-engin oyuna girmiş, diawara-i.ege çıkmıştı. ankaragücü, daha istekliydi fakat futbolunda bir kalite yoktu. sadece gökhan'ın sağ kanattan zaman zaman yaptığı ortalar, deparları vardı. ama gelin görün ki, olgunlaşan bir atak yoktu. 76.dakikada olgunlaşabilecek bir atakta traore, bebbe'yi durdurunca gençler 10 kişi kaldı. bu dakikadan sonra futbolun yerini daha çok ankaragüçlü taraftarların yönetim istifa protestoları almıştı. nitekim maç bitti. gençler, rakibine göre daha çok arzuladığı 3 puanı aldı. maçın adamı mehmet nas oldu. ankaragücü'nde ise en iyi oyuncu, yüreğini ortaya koyan ilkem'di. lamas'a gelince maç boyu, 1 şut attı, isabetsizdi, 3 faul yaptı, 18 isabetsiz pas attı, bunların hatırı sayılır kısmını arkadaşları alamadı, 30 isabetli pas attı. genelde garanti oynadı. kafa mücadelelerinde etkiliydi. umarız kalıcı olur.
hakan kutlu, 9 maçtır galip gelemeyen bir takımın teknik direktörü olarak, ankaragüçlü olmasının, camiadan gelmesinin kıymetini iyi bilmeli. gidişatı iyi değil. anlaşılan motivasyon vermekte de sorunlar yaşıyor. böyle yönetmeye devam ederse, ankaragücü, bu sefer çekirge misali zıplayamayabilir! mesut bakkal'a da bir eleştirim var. traore atılmasa oyuncu değişikliği yapmayabilirdi. sahada tel tel dökülen ve her an 2.sarı kartını cebine alabilecek bir engin'e tahammül edebildi. rakip takımlara öneririm, engin baytar'ı biraz sinirlendirmeniz, onu oyundan attırmanız için yeterli. bir sarıyı siz aldırın diğerini o alır nasılsa(!) yıllardır turkcell süper lig'de yer alan bu oyuncu, futbolunun yanında kendine çeki düzen versin diye yazıyorum bunları! gençlerbirliği, sonunda potadan kurtuldu, zaten oraya hiç mi hiç yakışmamıştı! traore'nin yokluğu gelecek hafta kendini hissettirecektir!
evet maç bitti bitmesine de, neler oldu neler! ankaragücü tribünlerinde çıkan büyük kavga, atılan koltuklar! biz bunları yazmaktan bıktık. futbola gerçekten sevdalı birçok insan bunları görmekten bıktı. geçen hafta iskoçya'daydım ve iskoçya-fransa rugby maçı vardı. maçı fransa almıştı, glasgow'a dönerken trene iskoçlar ve fransızlar bindi. aralarında sohbet ediyorlardı. yanımda oturan fransızlar, diğer tarafta oturan ev sahibi rakiplerini ülkelerine davet ediyorlardı. şimdi ne alaka diyebilirsiniz ama olay şu kadar basit: bizim ülkemiz dışında neredeyse her yerde insanlar, spordan keyif alıyorlar. dostluk, muhabbet, keyif, iyi vakit geçirme, birileriyle tanışmak amaç. ama bizde ne oluyor, bırakın rakip takımla bile kavga etmeyi, didişmeyi, tartışmayı; iç hesaplaşmalar hakim. tribünlerin çıkarları var. çıkarlar çatışıyor. bir grup yönetime istifa diye bağırıyor. diğeri ise ona “ne diyorsunuz siz” diye bağırıyor. bir yandan koltuklar fırlatılıyor. neredeyse asırlık çınar güzide ankaragücü, ortada kalıyor. hep birlikte güzelliklere imza atmak yerine, hep birlikte birbirinize giriyorsunuz. yönetimi protesto etmenizi anlarım ki bu durumda son derece doğrudur ama, birbirinize girmenizi ve sahaya koltuk atmanızı hiçbir şekilde anlayamıyorum. bu görüntüleri sizlere yakıştıramıyorum, üzülüyorum. ayrıca, olaylardan sonra “yönetim bu senin eserin” diye bağrıldı. yönetimin oyunu varsa, oyuna gelmeyin, sizin içinize nifak tohumları atanları belirleyin, gözlerinizi açın! sağduyulu ankaragüçlü taraftarları, içinizdeki çürükleri ayıklamazsanız, 100.yıla gidişiniz iyi değil. ayrıca, atılan koltukların parası da hepimizin cebinden çıkıyor. vatanını sevmek, sadece düşmana karşı birlik olmakla olmuyor!
son olarak, ankara belediyespor'dan birileri bize, de nigris ve neca'yı kaça, hangi parayla aldıklarını açıklasa nasıl olur?