galatasaray kampında, idarecisi futbolcusu bu iki cümleyi ezberlemişti... hepsinde bir korku, hepsine de bir heyecan, altay son dakikada lejyoner başkanının kararını dinlemeyip, sahaya çıkacaktı sanki. yeniköy’deki kampın telefonlar: durmadan calatasaray'lıları arıyor ve değişik sesler «altay maça çıkıyor..» haberini veriyordu.
başantrenör özarı ve antrenör özkaya, telefonların yarattığı sinirli havayı yatıştırmaya çalışıyor ve öğle yemeğinden sonra bir toplantı yaparak: şu direktifi veriyorlardı: «evet, altay sahaya çıkabilir, sinirlerinize hâkim olunuz.»
baş antrenör coşkun özarı'ya göre, «bambaşka garip, acayip, sıkıntılı bir havaydı bu...» ne kadar gayret saretseler, türkiye kupasına sahip olabilemek için sadece saat 18'deki seremoniyi beklemeleri icabeden futbolcuların heyecanına mâni olamıyorlardı. turgay final günlerinin alışılmış dekorundan sıyrılamıyor, traş için maça üç saat kalmasını bekliyordu. şampiyonluk maçlarının sakin adamı ahmet derman'a bile sirayet etmişti sıkıntılı bekleyiş. candemir de öyleydi. k. erol da.. ama, kampın en neş'siz adamları sarı - kırmızılının askerleriydi. uğur - talât - ayhan üçlüsü, niçin üzgün olduklarını soranlara bir ağızdan cevap veriyorlardı: «kırk yılda bir takımımızda oynayacağımız tuttu. bu defa da rakip bulamadık karşımızda..»
* * *
galatasaray kampının iki yöneticisi özarı ve özkaya'ya gelince: onların da rahat bir gün geçirdikleri iddia edilemezdi. bir aralık baş başa vermiş«ltaylılar geliyor» haberlerinin önüne geömek için telefon yasağı koymağa kalkmışlardı.
coşkun özarı, dünkü günün sabahında bütün final maçlarında olduğu gibi çocukların odalarını dolaşmış, kalkış saatinin uygulanmasında bile müsamahakâr davranmamıştı: «aman cocuklar, gevşemek yok, haydi kalkın bakalım. kahvaltı ve yürüyüşe. maç varmış gibi...»
ve şimdi saat tam 16 00... kampa heyecanlı bir şekilde kadri geldi... doğruca kaptan turgay'ın yanına... «çocuklar kusara bakmayın, hepinizin yerine kaptan'ı öpüyorum» sonra arkasından acele ilâve etti: «yahualtaylılar beyoğlunda dolaşıyor, varol'u gördüm, beni görünce diğer futbolcularla saklandı.» tavla oynayan metin, «gelsinler yahu, macarları bile bu kadar beklememiştik» derken, mustafa, «kadri'ciğim sen üzülme, sahaya çıksınlar. dört olur bu maç... dört» şeklinde konuşuyordu. ama herşeye rağmen bu haber mevcut heyecanı bir misli daha arttırmıştı... kafile staddan içeri girerken bütün futbolcular kapıcıya soruyorlardı: «altaylılar geldi mi?» «gelmedi» cevau endişeleri dağıttı ve takım biraz olsun rahatça staddan içeri girdi. sonra özarı bir kenarda bekleyen futbolculara sahaya çıkacak takımı açıkladı: «turgay - candemir, b. ahmet - mustafa, ergun, doğan - yılmaz, ayhan, talât, metin, uğur...»
özarı'nın takımı okuyuşu ve hattâ son taktik ikazı futbolcuları heyecanlandırmıştı. içlerinden biri mırıldanıyordu: «bu takım sene başında böyle olsaydı neler yapmazdı?..»
ve takım mithatpaşa stadı koridorlarında sahaya çıkmak üzere yürürken tünelde futbolcular bir kere daha birbirlerine sarıldılar, birbirlerine moral vererek ve birbirlerine iyi şanslar dileyerek maç varmış gibi...