açıkça söylüyorum ki, bu maçtan umutluydum. kazanmaktan başka hiçbir çaremiz yoktu ve bu düşüncenin fatih terim'de de yerleşmiş olduğunu sanıyordum. oysa sahada kazanmak değil, kaybetmemek amacıyla çıkarılmış bir kadro görünce umudumu yitirir gibi oldum. maç başlayınca anlaşıldı ki, takım maçı kafasında kaybetmişti. maçı kazanmak isteyen hayrettir sadece hakan şükür'dü ve üzerinde uzun süren tutukluğunu atmış, savaşıyordu. ne var ki, hakan şükür ve hakan ünsal dışında savaşan adam yoktu. yorulan filipescu ile ümit davala resmen dökülüyorlardı.
parma'nın bizden üstünlüğü fizik kondisyon ve kafa yapısından ibaretti. tüm ikili mücadeleleri kazanıyorlar ve en basit biçimde gol yollarına ulaşıyorlardı. kaleyi görür görmez şut atıyorlar ve topu yitirdikleri zaman sahaya derhal örümcek ağı örüyorlardı.
bütün bunlara rağmen ikinci yarı g.saray başabaşa yakın mücadele etti diye düşünülebilir. özellikle okan buruk eski günlerine dönmüş görünüyor ve inanılmaz biçimde savaşıyordu. ama g.saray'da teknik direktörün vermesi gereken armoni yoktu ve takım bir uyum içinde değil, sadece dar sahalarda bir şeyler yaparak sonuca gitmeye çalışıyordu.
bundan sonra takımı maçlara önce kafadan hazırlamak gerekiyordu. ama sanırım geç kaldık.