hatâlı bir gol yediği için kriz geçiren ve ağlayan hâzım'a bütün kabahati yüklemek doğru değil. mtk takımı da kapalı bir müdafaa taktiği ile oynadı
* ben neye üzüldüm bilir misiniz: mtk sahaya yenilmek için çıkmış bir takımdı da ona üzüldüm... hani yendiklerine onlar bile şaştılar. daha doğrusu sahaya yenilmek için çıkan macarlar, baktılar ki karşı tarafta iş yok. biraz gayretle oyunu başabaş hâle getirdiler. sonra da fenerbahçeden çok daha tehlikeli oldular. lâf aramızda, forvetleri acemice gol kaçırmasa daha rahat alırlardı maçı... gene lâf aramızda, fenerbahçenin bu kadar güreşe yakın futbol oynayacağını da hiç tahmin etmezdim.
* bizim futbolcuların her gelişinde dikkat ediyorum: şut atmak unutulmuş galiba bizde... bu maçta da fenerbahçe forvetlerinin attıkları şutlar öyle yavaştı ki, kaleci topları tutmaktan başka iş yapmadı.
* kim kim? hâzım mı suçlu? asla! golü yediği andan beri sahada, soyunma odasında, otelde, her yerde ağlayan, hattâ kriz geçiren genç kaleci sadece şanssızdı. kalecilik bu... kolay mı? bir takımda bir kaleci gol yiyebilir. ya o takımda gol atacak elemanlar?
* fenerbahçeyi «horozu çok» bir takım olarak gördüm. ahmet sahanın içinde son talimatı veriyor. fikret iç talimatı veriyor... bu ara da antrenör kokotoviç'i göremedim ortalarda... karısını görmeğe yugoslavyaya gitmiştir belki de...
* tarih tekerrürden ibarettir: macarlar bize bayrak verdi, biz onlara vermedik.
* seyirci azdı... italyanlar 6-0 lardan, 7-1 lerden sonra bir türk takımını görmeğe gelmedilerse, kızabilir miyiz kendilerine? ama o az erkek seyirciler türk, kadın seyirciler ise macardı. yâni hiç değilse erkeklik ölmedi romada da...
* gülünecek değil, ağlanacak maçtı... o kadar ki, fenerbahçenin neşeli müslim baba'sı bile, el etti bana: «istanbula söyle... zurnacı da dursun, boğazdaki masa örtüleri de...» dedi... benden iletmesi... ne diyelim «geçmiş olsun!...» italyaya gelip de böyle gözyaşlarıyla dönen ilk takım değil fenerbahçe...