macaristan'ı yenmeyi çok istediğim salı akşamı, 1-0 öne geçtiğimizde, neredeyse otuz yıl önceki o maçı hatırladım. daha önce de yazdım. şimdiye kadar bana en zevk veren maçlardan biri 4 nisan 1984 tarihinde istanbul’da oynanan macaristan maçıydı. 12 eylül sonrası kenan evren ve ‘beşibiryerde’nin en kostak günleri. paşa inönü’ye gelmiş, tribünün orta yerine kurulmuş, sanırsınız filan değil basbayağı arena’daki imparator. arkadaşlarımız, kardeşlerimiz bu arada ağır işkencelerden geçip demir parmaklıkların arkasına atılmışlar. maçı, içerden yeni çıkmış tıbbiye talebesi arkadaşımızla tunus caddesi’nde şimdiki şinasi sahnesi’nin karşısındaki kahvede seyrediyoruz.
istiyoruz ki macaristan, paşa’nın tuttuğu takımı, yani milli takımı yensin, skor bütün paşaların bir yerine kaçsın. daha yirmi dakika dolmuş dolmamış macarlar atınca, masanın altından “oldu bu iş” diye yumruklarımızı sıkıp, gülen gözlerimizi kahve sakinlerinin gözlerinden kaçırıyoruz. ilk yarı skor 2-0. tuvalette hacet görürken “üç olsun, çıkarması güç olsun” diyorum doktor’a. ikinci yarı başlar başlamaz on dakika içinde macarlar iki tane daha atıyor ve paşa tribünü köstüre köstüre terk ediyor.
siyah-beyaz televizyonda paşa’nın çıktığını gören biz fukaralar, sevinçten gömleğimizi yırtacak haldeyiz. doktor dayanamıyor, kopuyor: “yürrüü, anca gidersin.” kahve de anlamıyor ne olduğunu, bu sesin nerden ve niye geldiğini. biz de kahveden kopuyoruz. tunalı’da bir büfeden biraları kapıp kuğulu park’ın banklarına çöküyoruz. doktor inceden dev-genç marşına başlıyor. ama bağırıp çağırmadan. ertesi gün maçın 6-0 bittiğini öğreniyoruz.
işte böyle... macaristan’ı yenmeyi çok istediğim salı akşamı, 1-0 öne geçtiğimizde, neredeyse otuz yıl önceki o maçı hatırladım.
yıllar önce göğsünde ay-yıldızlı formayla fatih terim’in kaptanlığında sahaya çıkan o takımın neden benim takımım olmadığı, bir kez daha gözlerimin önünden geçti. sizinle paylaşmak istedim.