sarı-lâcivertliler, bu geceki maçta budapeşte'deki iyi oyunu tekrarladıkları takdirde, tur atlama şansını elde eder veya en azından bir "üçüncü karşılaşma" yapmak yolunu kazanırlar
her horozun kendi çöplüğünde öttügü sözü, sanki avrupa şampiyon kulüpler veya kupa galipleri turnuası için söylenmiş...
her takım kendi sahasında kazanıyor ve tur atlama şansını da, bu kazancın yüksekliği ölcüsünde elde ediyor.
fenerbahçe bugüne kadar kendi toprağında kazandığı 4-1 lik galibiyetleri, yabancı beldelerde de korumayı başarmıştı. ama şimdi durum tamamen aksi: misafirlikte kaybettiği avantajı, kendi evinde telâfi etmek zorunda...ve soru meydanda: «fenerbahçe, mtk yı ikiden fazla gol farkıyla yenebilir mi?»
suali böyle sormak dahi, sarı-lâcivertlilerin galibiyetinden emin bulunuşun açık ifadesi... evet, fenerbahçe bu akşamki maçın favorisi... ama gol farkı ikiyi geçer mi? hemen söylemeliyim ki, aslında budapeşte’deki maçta da gol farkının ikiyi geçmemesi lâzımdı... sarı - lâcivertli takım, öylesine iyi oynamış, öylesine başarılı görünmüştü. bizzat mtk idarecilerinin ve macar futbol otoritelerinin de itiraf ettiği gibi, mtk o gün sahadan çok çok bir penaltı golü ile evet sadece 1-0 galip ayrılabilirdi. ama bir oyuncusu, müsabakanın üçte ikilik süresinde sakat, bir diğeri en kritik son 15 dakikada saha dışında kalmış, kısacası 9.5 adamlı bir takım için 11'i tam evsahibi karşısında 0-0’ı ya da 1-0 ı korumak, gerçekten zordu.
şimdi de ayni zorluğun 2’den fazla fark yaratmak için mümkün olduğunu düşünüyorum, şeref'i cezalı, mustafa'sı, nedim'i amelivatlı olmayan bir fenerbahçe takımını seyredebilecek olsak, «üç farklık bir galibiyet beklenir» demekte belki de güçlük çekmem. hele fenerbahçe'nin şansına karşı ters esen peşte rüzgârına rağmen mtk sahasında çıkardığı oyunu gördükten sonra... müdafaada şuurlu, sâkin anlaşmış bir tempoda çalışan, ilerde de ayni serinkanlılık içinde top kullanan geçen perşembe'nin fenerbahçesi, kendi toprağında gerçekten ikiden fazla fark yaratabitecek güçteydi. fakat şimdi takımın beyni bir şerefin yokluğu, çok şey kaybettirir endişeşini veriyor.
bu, bir anlık karamsarlığı kenara itersek, meselâ ogün, şenol ve aydın'ın budapeşte'de çıkardıkları oyunu tekrarlamaları hâlinde, mtk’nın gene de mithatpaşa'dan elenip çıkmasının imkân dahilinde olduğunu rahatça söyleyebilirim. daha da genişletelim bunu... işte fenerbahçe, peşte’deki oyununu tekrarlarsa ve talihi de, bir oyuncusunu maçın hemen başında, bir diğerini sonunda oyun dışı etmezse, türk futbolünün parlak bir geceyi gündüz gibi aydınlatabilir. ama şart bu: sarı - lâcivertliler, ilk maçtaki kadar şuurlu, temkinli, sâkin, âhenkli oynadıkları takdirde...
iyimser ve kötümser noktaları terazinin iki kefesine koyunca, budapeşte'de seyrettiğim fenerbahçe'nin mtk'yı mithatpaşada yeneceğine inanıyorum. iki farklık bir galibiyete kadar da gidiyor bu inancım... ama iki farktan fazlası? mtk'nın fenerbahçeden çekindiği kadar çekiniyorum bu konuda kesin konuşmaktan... ve pek sempatik gelmese de, bir «üçüncü maç» buılutunu dağıtabilmek, fenerbahçe forvetinin rüzgârlaşmasına ve üç farkı yaratacaj fırsatları kullanmasına bağlı... türk futbolünü temsille görevli sarı-lâcivertlilere bu kritik maçtaki güvenimiz aradaki gol farkından çok daha büyük...
bi de rica seyircilerimizden: budapeşte’de fenerbahçeyi candan alkışlayan, asla aleyhte tezahürata kaçmayan macarlara karşı türk'ün geleneksel misafirperverliğini göstermemiz gerek.
iyi bir futbol seyircisi örneği vermek kısacası maçı sadece sahada değil tribünde de kazanmak zorundayız.