tabelasına bakmayın. orada sadece gollerin sayısı var. o rakamlar bir de kazanan takımı açıklar. kazanan takım fenerbahçe! şampiyonu yenmek elbette avutur taraftarı... futbolcular aradıkları teselliyi bulur. bir de evinde asla kırılmayan bir gurur... galatasaray’a bakarsak... kimliğini kaybetmiş futbolcularla kadıköy’e uğramışlar. ne muslera ne semih, ne gökhan... ne hamit, selçuk, melo... ne de terim’in sürprizi elmander! hepsi de hayal kırıklığı kahramanlarıydı. zembereği boşalmış saat gibiydiler. duruyorlardı, şaşkınlardı. burak yılmaz da öyle. amrabat ve aydın da bozmadılar o şaşkınlar korosunu. ‘nasıl olsa biz alacağımızı aldık’ dercesine maçı fenerbahçe’ye bıraktılar. bir drogba! elinden geleni yapmaya çalıştı. arkadaşlarını toparlamak istedi, allah’ı var. fenerbahçe, penaltıyla geriye düştükten sonra dağılmadı, sarsılmadı. konuğu gibi kaybolmadı. kendi evindeki maça inanılmaz bir istek ve dirençle sahip çıktı. kimse o gollerin arkasındaki penaltı kararına, faul tartışmalarına takılmasın. fazlasını yapmaya niyet eden, niyetlenen kimdi? maçı kimin sahiplendiğine baksın. sakat meireles, sakatlıktan dönen emre, ağır darbelerle sık sık düşüp tedavi gören mehmet topal her şeye rağmen maçı kazanmanın yollarını aradılar, buldular. rakibi oyundan düşürdüler. ezeli rekabetin pastasını pişirdiler. kazananı kutlayalım, bu yeter! ama bitmedi. kimse bizi utandırmak zorunda değildi. dünya derbisi diye parlatıp, pazarlamaya çalıştığımız şu maçı utanç bulamacına yatırmak gereksizdi. o yüzden ilk dakikalardan itibaren dayılık-delikanlılık gösterilerine yeltenen, ağır abi pozlarına bürünen itişip kakışan ve ille de hır çıkaran oyuncuları protesto ediyorum. size aferin diyenler olabilir. ama saygıyı hiç hak etmiyorsunuz. işte o nedenle bizleri utandırıyorsunuz!