galatasaray’ın uefa kupası maçlarını oynadığı günlerde takımın fanatik tutkunlarından karıncaezmez şevki" yaşama gözlerini yumdu ...
1905 yılının kasım ayında rüzgâr, sonbahar’ın sarı yapraklarını, edebiyat öğretmeni mehmet ata bey’in galatasaray lisesi’nde ders anlattığı sınıfın pencerelerine doğru savurur... bir kaç öğrenci, rüzgârın pervazdaki cam çivisine takılan bir yaprağı titreştirmesi gibi, kendi aralarında heyecanlı ve fısıltı halinde konuşmaktadır. aralarında “kamus - u alemöin yazarı şemseddin sami bey’in oğlu ali sami de vardı. dersin bitiş zili çaldığında mehmet ata bey çantasını, ali sami ile futbol takımı kurmaları konusunda arkadaşlarını toparlamıştır.
gelişi güzel...
edebiyat dersinde kurulan takım, ilk maçı kadıköy frerler mektebi’yle (saint josephe) oynamak üzere sahaya çıktığında henüz bir adı yoktur! rakip takımın oyuncuları kendilerine “galatasaraylılar" diye seslenince futbol takımına aranılan ad konulur. galatasaray?.. o yıllarda en güzel kumaşlar sultanahmet’teki “şişman yanko’nun mağazasında satılmaktadır. ali sami ve arkadaşlarını kumaş toplarını raflardan indirtirken görürüz. futbol takımına renk olarak kırmızı ve beyazı seçmiş olsalar da, devrin yönetimi, sarayın adını taşıyan bir okul öğrencilerinin milli renkler ile sahaya çıkıp top oynamalarından rahatsızlık duymuştu. öğrencilerden birinin, tezgâhların gelişi güzel indirdiği iki kumaş topunu “şuraya bakın" diye bağırarak göstermesiyle takımın rengi de bulunmuş olunur. istiklal caddesi’nin çift yönlü olduğu yıllarda kimi gün trafik kilitlenirdi. bunun nedeni, arabasının üstüne çıkarak sağ eli yukarı kalkık halde hiç kımıldamadan duran karıncaezmesi şevki’dir. sarı - kırmızı renklere en tutkulu insan olan şevki güney, ali sami bey ve arkadaşlarının anısına galatasaray lisesi’nin önünden her geçişinde, içi futbolcu resimleriyle kaplı 1948 model arabasını durdurur ve kendine özgü selamını verirdi. galatasaray’ın maçlarında da aynı hareketi yapardı tribünlerde.
kupaya uzanan el
galatasaray’ın uefa kupasına uzandığı günlerde, 23 mart 2000’de yaşamın bitiş düdüğü çalar karıncaezmez şevki için. kupaya selam verdiği sağ eliyle dokunmak kısmet olmaz. gerçi, yaşasaydı da dokunamazdı: fenerbahçe’ye yenildikleri bir maç sonrasında uğursuz sayılarak tribünden aşağı itilir şevki bey. kırık koluyla uzun süre stadyuma sokulmaz. ama o yine de inönü stadyumu’nu gören yamaçta, sağ eli havada yağmur çamur demeden izler, galatasaray’ın her maçını... kırılan kolu iyileşmez ve kangrene dönüşerek kesilir! eminim ki, uefa kupası galatasaraylı futbolcuların ellerinde havaya kalkınca karıncaezmez şevki’nin acısı dinmiş, kesilen kolu yerine gelmiştir. deniliyor ki, uefa şampiyonu olan takımın anıtı dikilsin. dikilsin elbette, ama kupaya uzanan yalnızca bir el yer alsın bu anıtta... ve o el, karıncaezmez şevki’nin kesilen eli olsun. bir heykel gibi kımıldamadan dururdu karıncaezmez şevki... onun bedeninin değil, kesilen elinin heykeli yapılsın. böylelikle hem karıncaezmez şevki’nin diyeti ödenir, hem de anıt fanatizmin, saldırganlığın lanetlendiği bir anıta dönüşür. başarı bizim için avrupa’da söz sahibi olmaktı. bu yüzden, yapıldığı yıllarda boğaz köprüsü avrupa’ya uzanan bir el gibi görüldü. galatasaray’ın unutulmaz golcüsü metin oktay’ın, çocukların dinledikleri andersen masallarıyla uykuya daldıkları bir gecenin geç saatlerinde, bu köprüdeki bir trafik kazasında ölmesi de unutulmamalı! o yıllarda, galatasaray andersen’in kenti kopenhag’da final oynayacak deselerdi, bu söz herkese masal gibi gelirdi!..