ilk basımı 2009 yılında olan mehmet yılmaz'ın "samsunspor: kırmızı beyaz siyah" kitabından;
ahmet gürdağ'ın "gurbette samsunsporlu olmanın dayanılmaz ağırlığı!" başlıklı yazısından;
hayatım boyunca, samsunsporlu olmak beni diğerlerinden farklı bir yere koydu... klasik bir sorudur. yeni tanışıldığında insanlar birbirine "hangi takımı tutuyorsunuz?" diye sorar. bu soruya benim yanıtım "samsunspor" olduğunda, ardından "peki, üç büyükler'den hangisi?" diye ikinci bir soru mutlaka gelirdi. "başkası yok. tek takım tutuyorum, o da samsunspor," dediğimde, zaman zaman sanki uzaydan gelmişim gibi bakışlara muhatap olduğumu da çok hatırlarım.
kaba anlamda "ırkçılık" gibi bir bölünme belki yok ama "üç büyükler ve diğerleri" her zaman iki ayrı kutup olmuştur. bu ayrışmada işin kaymağını götürenler her zaman "ayrım yok," demişlerdir haliyle, işlerine öyle geldiği için... ama o malum takımlardan birisini tutmamanın garip karşılanması bile bu ayrımın bir kanıtı değil de nedir?..
zordur gurbette samsunsporlu olmak. çoğu zaman futbol sohbetlerine doğrudan katılamazsınız. çünkü senin takımını konuşmazlar. misafir sanatçı gibi bir kenarda oturur kalırsın... hiçbir büyüğe de yaranamazsın. birini yendiğin zaman o takımı tutanlar sana cephe alır, yenilirsen diğer ikisi... kimse senden memnun kalmaz...
ama iddiaları güzeldir... belki çoğu zaman kazanan onlar olur. yine de geçmişte birçok maç unutulmaz anılarım arasında yer almıştır. 1986-87 sezonu... üniversitede okuduğum yıllar. sınıfımızda fanatik bir fenerbahçeli arkadaş vardı. bir önceki sezon da tanju, rıfat ve orhan'ın golleriyle fenerbahçe karşısında meşhur "arkayı fenerleyelim" efsanesinin başladığı ilk maç oynanmış, 4-0 kazanmışız. ben fenerli arkadaşı maç öncesi sürekli kızdırıyorum. o ise "o bir kere olur. bir daha olmaz. rüyanda görürsün," falan diyor... sonuç yine 4-0... işin en güzel tarafı, fenerli arkadaş üç gün okula gelemedi... bundan büyük keyif olur mu?