maç önü: inanırsak yaparız. gerçek oyunumuzun yarısını oynarsak kazanırız.
48 yıl sonra dünya kupası’na katılmış ve ilk maçta brezilya'ya haksız bir penaltı ile yenilmiş olmanın edebiyatını bir kenara bırakırsak, medyaya kafayı takmazsak, korkuyu yaşamazsak japonya'yı kolay yıkarız. asya'nın iyisi ama dünya'nın çok gerisi bir futbol ülkesi. çin'den biraz ileri, kostarika'dan bir vites geri. teknikleri yok heyacanları çok. korkutursan siniyorlar, korkarsan üstüne biniyorlar. 8 yaşımdaydım mahalenin en iyi topçusu ağabey bana şöyle demişti: ‘‘teknik enerjiden üstündür’’
maç arası: ergün'ün 12.dakikadaki köşe vuruşu çok güzeldi. japon defansı hakan şükür'e yüklendi. şükür'ün bıraktığı boşluğa ümit davala yükseldi. harika bir kafa: 1-0. oyun orta sahada kazanılacak. dar alanda kısa paslar. japonlar şaşkın milliler kendinden emin. tugay baba rolünde, ergün basarak, hakan ünsal durmaksızın koşarak, hasan şaş coşarak oynuyor. işlemeyen yer yok. her yer tıkır, tıkır. japon sinmiş, yağmur dinmiş durumda. türkiye gibi oynuyoruz.
maç sonu: son dakika tedbirlerini de aldık. 85. dakikadan sonra kalemize gol almadık. orta saha uzmanları santos ile inamato dışarı, gole yakın suziki ile ichikawa içeri girdi. japonya ‘‘orta sahayı alamadım’’ bari ‘‘gol noktalarına dalayım’’ dedi. o da olmadı.
genel sonuç: fransa, arjantin, isveç, portekiz, uruguay, rusya, nijerya, irlanda, polonya vs. bizim çeyrek finale çıkışımızı evden televizyondan seyrettiler. türkiye son 8 takım arasına kalarak bir tarih yazdı.
yalnız bizim için değil. dünya futbolu içinde oynadığımız futbolun tam hakkı olmasa da ne gam. artık futbolu değil dünya'yı şaşırtan bu başarının onurunu konuşalım. dünya medyasındaki reklamını tartışalım. çünkü dünya bizi konuşuyor.
bu başarı bir yerde medyanın da eseridir. rüyasız, hayalsiz, hedefsiz uyuyanları uyandırdı. enerjisini büyük hedefler için kullanmayanları ayağa kaldırdı. ‘‘hepsi bir yana şimdi alkış zamanı köstek olma zamanı değil, destek olma zamanı’’ demiştik. ‘‘bıçaklar kınında kalsın’’ demiştik. ‘‘asanlar yarın taparlar’’ demiştik...
biz birşey demiş olmayalım. maç sonu futbolcularımızın bellerine kadar eğilerek 50 bin japon seyirciye verdikleri saygı selamından şu anlam çıkarılamaz mı: ‘‘biz eğmeyi de biliriz, eğilmeyi de’’... bu medya içinde geçerli.