ilk basımı 2004 yılında olan bozkurt k. yılmaz'ın "bu aşk bizi canlı tutacak: fenebahçeli olmak" kitabından;
kadıköy-stad arasındaki yolda, formaların arkasında bu yılki (2003-2004 sezonu) "flaş" yabancı transferimiz hooijdonk ve konfederasyon kupasında değeri anlaşılan genç ümidimiz tuncay'ın ismi daha çok göze çarpıyor.
eskilerden bir hırvat ve gururlu bir isveçli'nin ki de çok revaçta. "gururlu isveçli" deyince aklım iki sezon öncesine gidiyor...
o gururlu isveçli'nin veda maçını dün gibi hatırlıyorum.
yeğenlerimi de alıp, stadyumun yeni yapılan maraton tribününe ilk kez gidiyoruz. en küçük yeğenim alihan ilk kez "sarı kanaryaları" canlı seyredecek. fotoğraf makinemiz sağolsun tarihi atmış: 4 mayıs 2002. ligin son maçı. fenerbahçe kazansa da kaybetse de ligi ikinci sırada bitirecek. eminin futbolla ilgisi kısıtlı olanlar, o gün maça akın akın gelen taraftarları görünce şampiyonluğun son hafta oynanacak maçlara kaldığını sanmışlardır. on binler papazın çayırına mağrur bir ifade takınarak gelmiş güneşin altında son maçın başlamasını bekliyorlar. iki sezonda bir şampiyonluk, bir de ikincilik gören gururlu isveçli attığı gollerden çok mücadelesiyle tribünlerin sevgilisi olmuş. veda maçına giderken onun gibi veda edecek diğer oyuncuları da son defa görecek olmanın burukluğu ile styx'in tüm ayrılıklarda aklıma gelen şarkısı "don't let it end" var:
what can ı do? pictures of you stil make me cry...
ne anlamlı şarkıdır.
gururlu isveçli son maçında da didinip çalışıyor, hatta bir gol de atıyor ama ofsayt diye verilmiyor. olsun verilmesin, sahadan çıkarken tribünler "kenneth anderson" diye inliyor...taraftar sevdiği oyuncunun hakkını verir.
ağır der. yetmez. tank der, panzer der, külçe gibi der, ama hakkını verir.