arkadaşımın beni maç izlemek için bir cafeye arabayla bırakmak istemesiyle başladı her şey. maça yarım saat vardı, rahat rahat havaya girerim diye düşünürken tak diye öndeki askeri araca vurup kaza yapıyorduk. 20 dk. boyunca işlemler, tutanaklar sürünce koştur koştur maçın 15.dakikasına zor bela yetişebiliyorum. kaza yapıp (üstelik askeri araca) maça gecikmemi sağlayan ve küfürlerime mağruz kalan arkadaşımı da bir kez daha anmış olayım.
her neyse, her zaman galatasaray'ın maçlarını beraber izlediğim arkadaşların yanına vardığımda hayal kırıklığıyla karşılaşıyordum. kocaeli maçının en kötülerinden biri olan meira'nın topu ıskalaması ve santics arkadaşımızın kendini aşmayıp bir şey yapamadığı pozisyon sonrası durum 1-0 bordeaux lehineydi sandalyeye oturduğumda.
kewell'ın attığı 2. golden sonra ayağa fırlayan arkadaşımın dirseğiyle kafamı şişirmesi... 90+ da gelen sabri'nin golüyle yere diz çöker vaziyette bağırdığımı... sevinçten bir kez daha göz yaşı döktüğümü ve galatasaray'ın hayatımın en anlamlı değerlerinden biri olduğunu bir kez daha anlamama neden olmuş maç olmuştur.