"ligin son iki haftasına girerken, altınordu'nun düşmesi kesinleşmiştir. küme düşecek ikinci takım olmaya en yakın adaylari, aynı puana sahip gençlerbirliği ile vefa'dır. vefa sadece 1 gol averaj üstünlüğüne sahiptir. ve ligin sondan ikinci haftasında ölümcül bir maç: istanbul'da vefa-gençlerbirliği oynayacaktır.
gençlerbirliği taraftarları kader maçı için seferber olurlar. yöneticiler, tutkun taraftarlar, ceplerinden para verip seyirci taşırlar otobüslerle ankara'dan. organizasyonu yapanlardan zeki ünaldı anlatıyor: 'gittik gazanfer bilge'yle anlaştık, ankara'dan 40 otobüs kaldırdık. 1 mayıs'ta toplandık gece hareket ettik. gidiş geliş maç bileti ve yemek dahil 10 lira ya da 15 lira verdik adam başı. yaz günü. harem'den arabalı vapura binip kabataş'a geçtik. orada arabalarımızı dolmabahçe'nin önüne park ettirdi emniyetçiler. oradan yürüdük. takım o zaman taksim'de keban otelinde kalıyor. gün daha yeni ağarmış, otuz sene önceki istanbul'un güzelliği. "gençler-gençler" diye ortalığı ayağa kaldırdık. futbolcular camlara çıktı. yüksel abi aşağı indi, teşekkür etti, sessiz olmamızı istedi. dağıldık sabah çorbası içmeye. sonra statta buluştuk. ali sami yen stadını öyle kalabalık görmedim ben hiç' eryılmaz kardeşler de oradaydı tabii: "vefa'nın amigosu, kaybedersek tribünden atacağım kendimi diye demeç vermiş. hakikaten gittik maça, adam tribünün tepede bayrak sallıyor." bu sırada protokol tribününde, ziyadesiyle gergin bir seyirci oturmaktadır: 1933-1950 arasında gençlerbirliği formasını ıslatan, 1950'de futbolu bırakalı beri futbol hakemliği yapan hüseyin maloğlu, "zündap hüseyin"! oğlu savaş vefa defansının bel kemiğidir ve zündap, oğlu-eşi-takımı arasında baskı altındadır- ama gönlünün onu götürdüğü yer açıktır: "hanım oğlunun takımını tutuyor, ben gençlerbirliği'ni tutuyorum".
vefa-gençlerbirliği maçı kritik önemine layık, çekişmeli, heyecanlı sert bir maç olur. gençlerbirliği iyi bir oyun tutturmuştur, topa daha çok sahip olan taraftır. (küçük tevfik 'biz vefa'yı sahadan silmiştik aslında' diye hatırlıyor); ama maalesef kolay goller yemektedir. birer penaltıdan 2şer gol bulan takımlar son 15 dakikaya berabere girerler. beraberlik umutları son haftaya taşıyacaktır. ve son dakikalarda.. o meş'um an gelir. turhan bayraktar anlatıyor: "uzun bir top atıldı, ben, tevfik abi, tezcan falan hep beraber ileriye çıkmışız, orta sahanın biraz gerisindeyiz ya da ceza sahamızın ilerisindeyiz, top direk selçuk abiye doğru gidiyor. rastgele atılan bir top. vefa forveti topu takip için depar atmış, selçuk kalesinden çıkmış, rahatlıkla alabileceği bir top. derken bir anda, geri geri giden bir tevfik'i[k. tevfik-tevfik gülcan] gördük. tevfik nasıl düşmüş, en az 15-20 metre arkamıza? geri geri gidiyor, top da ona doğru geliyor. tam 18 çizgisinin içine girdi, havadaki top tutup, tak diye önüne koydu!santradasındır, üstünden top geçiyordur, topu tutup, yere bırakıp geri çekilirsin ya, onun gibi aynen..! hakem de yabancı zaten, penaltıyı bastı, hiç itiraz edemiyoruz. tevfik kendini 18'in içinde görünce afalladı tabii çocuk. 'ne yaptın tevfik" dediğimizde, 'ben kendimi santrada zannediyordum' diyor., biz onu teselli etmeye çalışıyoruz, o kendini yerden yere vuruyor..."
vefa'nın golcüsü "adapazarlı bekir" o maçta ikinci kez penaltı yuvarlağına koşar..sonra birden yavaşlar, selçuk'un bir köşeye atlamak üzere yaylandığını görür, topu öbür köşeye gönderiverir:3-2. gençlerbirliği, vefa'nın 2 puan arkasında, sondan ikinci sırada kalakalmıştır. oyuncular ağlayarak çıkar sahadan. taraftarlar da perişandır. birkaç kişi takımın kaldığı otelin önüne gelir, çaresizliğin öfkesiyle küçük tevfik'e bağırırlar. oysa o sırada bütün gençlerbirlikliler içinde kendisini en kötü hisseden insan odur. yine turhan bayraktar'dan: "oğlan perişan. hepimiz sarılıyoruz, teselli etmeye çalışıyoruz. herkes ağlıyor bu arada. ama en zor durumda olan tevfik. biz dışarı çıktık, idareciler çıktı, tartışmalar oldu.." yüksel doğanay kalabalığın karşısına çıkmış, çok iyi tanıdığı oyuncusunu sahiplenmiş, 'önce beni ezmeniz gerekir' demiştir.
küçük tevfik hüzünle anlatıyor: "turhan'ın yaptığı penaltı da var o maçta, ama o hiç konuşulmaz. çünkü benim pozisyonumda yapılan penaltı hiç alakası olmayan bir penaltı. onsekizin içerisinde bir futbolcu hiç kimse yokken kalkıp topa elle vurursa, bunun altında birileri bir şeyler arayabilir. benim geçmişimi bilmezseniz, beni tanımazsanız, gençlerbirlikliliğimi bilmezseniz, öyle düşünebilirdiniz..!" dediğimiz gibi, bu penaltı vakası en çok onun için ızdırap olmuştur: "takımı küme düşüren tevfik diye bahsedilmek.. bütün hayatımı etkiledi, benim için bir yara olarak kaldı.."
zeki ünaldı yaşadıkları çöküntüyü aktarıyor:"yenildik, maç bitti. yıkıldık. kapıları açın diyoruz, açmıyorlar. bizden sonra ir maç daha var ya. yıktık biz kapıları. demir kapıları insan gücüyle kırdık, dışarı çıktık. kale arkasının tamamı gençlerli. ali sami yen stadından denize doğru inen ne kadar bağ, ağaç, meyvalık varsa hepsini kırarak dökerek indik oradan aşağıya, yol nereden bulduysak. herkesin göz kararmış. gittik otobüslere, bindik geldik ankara'ya. ama 15 gün hiçbir gençlerliden ses çıkmadı. o acı unutulmaz. yavuz yalçınkaya hemen o akşam ankara'ya dönüp bir programa katılmak, şarkı söylemek zorundadır-ama nasıl?: "gitmem lazım ama, anlaşmam var. ama mağlup olduktan sonra, gümüşsuyu'nda kaldığımız otelde oturup kaldım bir koltuğa. saat 11.30'a kadar.. sanki damperli kamyonlar omzumdan aşağı bastırıyor, gidemedim şarkı söylemeye..."
ilk basımı 2003 yılında olan tanıl bora'nın "ankara rüzgarı: gençlerbirliği tarihi" isimli kitabından; s 187-192