cem can'ın "ilkelerimizi kim yazacak?: fan-etik yazıları 2" kitabından;
alpay ve diğerleri
beckham da ne sağlam karakterli bir futbolcuymuş, helal olsun!
daha türkiye'ye gelmeden takımı çok büyük bir çalkantı içine düşmüştü. rio ferdinand olayına tepki gösterdiler, seslerini duyurdular, federasyonlarıyla birbirlerini karşılıklı olarak yıpratıp küçük düşürmeden uzlaştılar. ulusal marşlarım birbirlerine sarılarak dinlerlerken içinde "takım" duygusu olan herkesin saygısını topladılar.
beckham oyundan kopsaydı, ingiltere çözülebilirdi ama o kendisine kasti olarak yönelen bütün baskılara en iyi şekilde karşı koydu. sinmedi, tahrik olup intikam peşine düşmedi, bütün meydan okumalara çirkinleşmeden karşı koydu, bizimkilerin istediği gibi değil, hep kendi seçtiği karşılıkları verdi.
ingiltere'nin maçın başından sonuna kadar güvenle ve bütünlük içinde daha üstün oynamasında en önemli rol, aklını sürekli futbola yönelterek takımının dikkatinin dağılmasına izin vermeyen beckham'ın idi. takımını getirdiği gibi, gururla ve istediğini elde ederek geri götürdü: helal olsun!
biz ise küçük düşmüşlere özgü, ahlaksızlığın sınırında bir ahlak, haksızlığın sınırlarında bir haklılık söylemi üretmek için kılıktan kılığa girilen bir yıpratıcı bir mantık curcunası ile baş başa kaldık.
alpay formda olduğunda çok üst düzeyde oynayan bir futbolcu ama moralsiz ve zayıf olduğu dönemlerde futboluyla yükselmeyi beklemeden taraftarın kalbine hitap eden popülist davranış ve söylemlere girerek saygı kazanma yolunu kullandığı da biliniyor. seyircinin de öyle istediğini düşündüğü için sahadaki en ışıltılı adamın cilasını kazımak istedi. karşılıklı çirkinleşilse buna "erkeksi bir çekişme" de diyenler çıkacaktı ama alpay tek başına çirkinleştiği için davranışının çirkinliği çok daha çarpıcı şekilde göründü. sonra, geri tepen girişimi aklamak için eylemini kutsallaştırarak dokunulmazlık kazanma çabaları... maçtan hemen sonra söylese biraz olsun inandırıcı olabilecek iken günler sonra açıklanan önemli bir gerekçe: "suratıma tükttrse bir şey yapmazdım ama ay yıldızıma tükürdü." yani diyeceksin ki "belki de suratına tükürmek istemiştir!" bel bağlanamayacak kadar omurgasız, bir ucu deliliğe, bir ucu da istismara açılan bir milliyetçilik hassasiyeti bu. "ayağının tabanını ay yıldızıma doğru uzattı", "formamdaki bayrağa kasten çamur sıçrattı". daha neler neler söylenebilir...
ve bu kadar laf arasında hayati bir ifşaat: "kazanmak için gerekirse pislik de yaparım, kavga da ederim" alpay'ınki artık çirkinlik değildir de, adeta kendini bizim için feda eden kahramanlara özgü bir eylemdir. soracaksın tabii; "bu pislik yapma gerekliliğine kendi başına mı, yöneticilerinle birlikte mi karar veriyorsun?" yanıt gelmezse aklında tutacaksın, punduna getirip gene soracaksın, çünkü futbolu ahlaksızlığın sınırlarında gezdiren, yalanlarla sarmalayan kirletilmiş damar buradadır.
alpay'ın birey olarak yaptıkları çok da önemli değil. o'nu öncelikle bencilliği pompalayan bir yaşam biçiminin, bukalemun gibi durumsal gerekliliklere göre renk değiştiren kaypak prensiplerin ürünü, bir tür kurban olarak görmek de mümkün.
ancak daha kaygı verici olan, alpay'ın değil, diğerlerinin takındığı tavır. futbol yönetimimizin ilkeler açısından bu kadar döküldüğüne, somut bir hatayı saçma sapan ve çağdışı bir vizyonla narkozlayıp çevresinde tam bir dayanışma için girdiklerine hiç tanık olmamıştık.
ingiltere spor bakanı olaylar hakkında "hafta sonunda sahadaki eylemler, hafta içinde okul bahçelerinde tekrarlanıyor. futbol için hiç iyi bir tanıtım olmadı." yorumunu yaparken, kanal kanal gezip en çok konuşan selami özdemir "3 saniye süren bir olayı medya abarttı. saha içinde olanların sahada kalması lazım", "alpay'ın yaptıklarını onaylamıyoruz ama kızmak da mümkün değil." diye bağlantsız ve tutarsız yönlendirmelere kalkışıyor, özdemir, çağdaş spor felsefesi ile hiç selamı-sabahı olmasa da milletvekili adayı olarak potansiyel bir spor bakam. aman tanrım! sorumlu yöneticiler, konunun özünü tamamen ıskalayıp, abartılı jestlerle kabarıyorlar: başkan "tehdit ediliyorsan bir saat sonra yanındayım" diyor alpay'a, aslında bir saatte hava meydanına bile ulaşamayacağını bilse de. menajer, federasyonun hukuk dairesini çiğneyip ingiltere'de ırkçılık davaları açmaya kalkarak belki vicdanını rahatlatırken eleştirilere hedef olmaktan da kurtuluyor. futbolumuzun gözdesi çobanoğlu, ingiltere'nin ırkçılıkla mücadelede ne kadar örgütlendiğini bilmiyor değildir ancak sanki ingiltere'de futbolcu haklarını savunan ciddi bir meslek örgütü, alpay'ın kendi menajeri, avukat tutarak kendini savunma inisiyatifi yokmuş gibi, galiba daha çok bize gösteriş yapıyor. atalay, insanlık dersi verdiğimizi düşünüyor, o da rahatlıyor...
dünya şampiyonasından sonra "üçüncülüğümüz eksiklerimizi görmemize engel olmamalı" diye çok hayati bir tespit yaptığı halde kimsenin ayaklarını yere bastıramayan şenol güneş keyifsiz, kerhen herkesle aynı çizgideymiş gibi davranıyor. turgay biçer zaten konuşamaz, kimse de yorumunu sormuyor... laf kalabalığında milli takım oyuncularının sessizliği fark edilmiyor. alpay'ın masumiyetine inanmıyor olmasınlar sakın!
sorunları değil durumu ve daha doğrusu tepkileri kontrol etmeye çalışmak yerine, dersimizi almamız, payımıza düşen utancı ve acıyı kabullenmemiz lazım, başka türlü olmaz!