cem can'ın "fair play yemin istemez: fan-etik yazıları" kitabından;
unutulan yıldönümü
ingiltere ile aramızda tarihimizden kaynaklanan ortak noktalar olan büyüklük / ayncalıklılık duygusu ve incitilmemesi için büyük hassasiyete sahip olduğumuz ulusal onurumuz, yalnızca kazananın alkışlandığı spor anlayışı ile birleşince ortaya fırtınalı bir türkiye-ingiltere maçı çıktı.
"yalnız ben kazanayım - hep sen kaybet", "hep ben üstün olayım - sen altta kal", "ben güleyim - sen üzül" diye işleyen bir ruh hali yüzünden sahada karşılaşma değil, karşıtlaşma oldu.
geriye ortak bir üretimin ürünü olan zenginleştirici bir deneyim değil, fikstür gereği gerçekleşen bir formalite ürünü, golsüz ve 1'er puanlık, gerilimli ve hatırlanmaya değmeyecek, iki tarafı da ileri götürmeyen bir maç çıktı: böyle bir karşılaşmanın, futboldan kültürel anlamada beklenebilecek en kısır perspektifte ele alındığını kabul etmeliyiz.
çünkü eğer 1868'de kurulan ve dünyanın en eski 6 futbol kulübünden biri olan fordingbridge kulübünün plevne savunmasına duydukları saygı yüzünden 1876'da turk ismini aldığını, ingiltere'nin en eski kupalarından basingstroke kupasını fordingbridge turks adıyla iki kez kazandığını hatırlasak, 5000 polis görevlendirmek yerine fordingbridge turks takımının temsilcilerini ay-yıldızlı formalarıyla saraçoğlu'na davet etmeyi akıl edebilsek, maç başka türlü oynanmaz mıydı?
ilk türk futbol takımı olan black stockings yalnızca tek maç oynadı: 26 ekim 1901'de. bundan tam 102 yıl önce! maç papazın çayırında oldu. yani tam olarak saraçoğlu stadının bulunduğu noktada!
black stockings'in dağıtılmasından sonra takımın kurucusu olan fuad hüsnü'nün ingilizler'in oynadığı kadıköy takımında "bobby" ismiyle kimliğini gizleyerek yıllarca forma giydiğini unutmasak türkiye-ingiltere maçı böyle mi oynanırdı?
kadıköy takımının ingiliz futbolcuları, fuad hüsnü'nün futbol sevgisine saygı duydular, ayrımcılık yapmadan o'na aralarında yer açtılar... ve o'nun bir türk olduğunu asla ihbar etmediler!
kadıköy takımının oyuncuları hiç bugünkü büyük kalabalıkların alkışlarını işitmediler, büyük şöhret ve para sahibi olmadılar, büyük şampiyonluklar kazanmadılar ancak büyük bir takım oldukları, başardıkları bir şeylerin bulunduğu da ortada değil mi? eğer ingiliz milli takımının "papazın çayırına" çıktığı ilk maç olan türkiye-lngiltere karşılaşması kadıköy'ün kurucusu lafontaine ve fuad hüsnü9nün isimlerine adansaydı, üzerinde dostluk kültürünün yapılandırılacağı sağlam bir zemin oluşmaz mıydı?
büyüklük duygusu, tarihten kaynaklanıyorsa, tarih ile bağını kopartmamalıdır. yoksa uluslara hiç utanmama ve pişman olmama ayrıcalığı veren bir büyüklük inancı, o büyüklüğü zaten yok edecektir.
lafonatine ve fuad hüsnü'nün anılarına adanan bir türkiye-ingiltere maçı mutlaka oynanmalıdır: seneye, 26 ekim'de saraçoğlu'nda...