cem can'ın "fair play yemin istemez: fan-etik yazıları" kitabından;
polisin işi
ne zaman çok ciddi bir güvenlik gerekse, hep aynı polis taktiğini uyguluyoruz. niteliği değil, niceliği abartıyoruz...
türkiye - ingiltere maçında da öyle oldu: cepheye beş bin polis sürüldü.
herhangi önemli bir olay olamayacağına dair toplumda büyük bir huzur ve güven yaratıldı. buna karşılık beş bin polisin saraçoğlu'nda tam güvenli bir atmosfer yaratmaya yetmediği ortaya çıktı. hem tribünlerde yakılan meşalelerle, hem "çantamdan çıkartmayacağım" diye söz veren hanım gazetecinin cep telefonunu tribüne soktuğunu anlattığı tanıklığıyla, hem de çıkış koridorlarında yaşanan arbede görüntüleriyle...
koridor güvenliğinin futbol şiddetinin en sinsi bir boyutu olduğunu bundan çok önce ileri sürmemize rağmen kimseyi görev mahmurluğundan kurtarmadığı ingiltere maçında da anlaşıldı. takımlar sahadan çıkarlarken olay çıkabileceği açık ama polisin işi görev yerinde bulunmaktan ibaret olduğu için proaktif bir inisiyatif geliştirilemiyor: olaylar başlıyor, hedefini bulsa her biri uluslararası bir krize yol açabilecek olan yumruklar savruluyor, kavga edenler dışında kimin ne yaptığı belli değil. polisler olayların sona ermesinden sonra ortaya çıkıyor. collina, beckham ve alpay'ı çağırmış konuşacak, hepsi birden oradalar. çoğunun omuzlan rütbeli, bir ellerinde telsiz, geç kalmışlığın gerginliği ve tedirginliği içinde boşta kalan tek elleriyle artık çıkmayacak bir olaya müdahale etmek için "görev yerinde" bulunuyorlar...
aralarından biri raporuna "maçta önemli bir olay olmadığını" yazacak, diğer yöneticiler onaylayacak. maçın güvenlik görüşmelerine 2003'ten çok önce başlayan ingilizler, ne böyle raporlara ne de beş bin polisin varlığına güvenmedikleri için bundan sonra da kendi güvenliklerini kendileri sağlamakta ısrarlı olacaklar.
polisimiz artık niceliği arka plana atıp, uygulama kalitesinin peşine düşmeli, işini nasıl yaptığım objektif ölçülerle takip edebilmelidir.
şiddetin nasıl bir seyir izlediği, polisin nasıl bir uygulama seyri içinde olduğu izlendiğinde de anlaşılabilir.