cem can'ın "fair play yemin istemez: fan-etik yazıları" kitabından;
koridor güvenliği
türkiye'de yalnızca saha içinin güvenliğinin sağlanmasından ibaret olan stadyum güvenliği anlayışının, futbol lezzetini hızla kemirdiğini, istismar alanları güvenli alanlarından daha geniş bir stadyum yapılarında sportif yüksek kültür motivasyonlarının, kısaca fair play'in gelişemeyeceğini defalarca yazdık...
iki sene önceki diyarbakırspor- altay maçının ardından futbolun izlenen alanının dışında da bazı düzenlemeler yapılmasına gerek duyulmuş ama koridorlardaki şiddet, medyanın soyunma odalarından uzaklaştırılması gibi bir yoldan sağlanmaya çalışılmıştı!
bu sezon, mutat taraftar çatışmalarının dışında futbol şiddetine "koridor çatışmaları" ile yeni bir kategori eklendi. galatasaray- beşiktaş maçının ardından bazı galatasaraylılar beşiktaş soyunma odasına sefer eylediler, beşiktaş- gençlerbirliği maçının ardından ise beşiktaşlılar gençlerbirliği'nden deniz'i istediler! altay-diyarbakır maçının devre arasında koridorda başlayan sataşmalar itiş kakışlarla bastırıldı.
futbolcuların, yönetici ve antrenörlerin saha dışındaki davranışlarını denetleyen bir mekanizmanın eksikliği hissedilmedi.
hakemler son düdüğü çalıp en kısa zamanda kapağı soyunma odasına atmaya baktılar. sahayı en son olarak terk etmeyi seçerek, bazıları kalıcı etkiler yaratacak ne çirkinlikleri engelleyeceklerini düşünmediler, "maçın son düdüğü ile sahada hakem yoktur" dediler.
maç bitince, mikrofonlardan yapılan hiçbir ajitasyon, "bunun bir de rövanşı var, aynısını yapacağız" gibi örtülü tehditler cezalandırılmadı.
futbolcu, yönetici ve antrenörler en "kuraldışı" performanslarını maç bitince sergilediler ama federasyon koridorlara hiç inmedi!
spora yönetme sorumluluğundaki yöneticiler ise halen sporun en az emek ve fikir katkısı ile kendisini kendiliğinden iyiye-doğruya-güzele yönelteceğini ümit etmek gibi bir iyimserlik içindeler herhalde...