ilk basımı 2012 yılında cem zamur'un "onun gibisi gelmedi: memleket futbolundan portreler" kitabından;
kaleci itibarı ali artuner
(...)
burada bir panatez de göz-göz'e açmak gerekiyor. seksen yıllık bu izmir kulübünün en güzel, en parlak yıllarını yaşadığı dönemde kalecisi ali artuner'di. güzelyalılı göztepe'nin 19601ar-da başlayan yükselişi, 1970'lerin ortalarına kadar sürdü. göztepe'nin alternatif yapısı ve gerçekleştirdikleriyle devrim niteliğindeki öne çıkışı, takımdan ayrı düz koşu kitabında yer alan murat gültekingil'e ait "'o' göztepe'den kalan" yazısında net bir şekilde görülebilir: "... o dördüncü büyük falan değildi, o kendini istanbul'un 'büyüklerine' eklemlemek için hiç uğraşmadı, dördüncü büyüklüğe hiç tenezzül etmedi, çünkü o başka bir şey olmaya çalıştı, kısmen de oldu ama sürdüremedi. o, göztepe idi.
... o yılların göztepe'si futbolcu-yönetici-koyu taraftar-sempatizan bileşiminin tüm semte yayıldığı bir yapı gösterir. futbolcu antrenmandan sonra parkın köşesindeki kahvede taraftarlarla sohbet eder, semt sakinleri halil'in (kiraz - çok sert vuruşları olan, benzersiz bir solaçıktı) kasabından alışveriş eder, ali'nin (artuner - gelmiş geçmiş en büyük kalecilerden) mağazasından ayakkabı alır, fevzi (zemzem, santrfor) transfer parası ile yönetici muhittin ekiz'in zeytinyağı işine ortak ohır ve yaz günleri poligonda eski futbolcular, halihazırdaki futbolcular ve taraftarlar birlikte gazozuna (gerçekten gazozuna) maçlar yaparlardı. ...burada anlatmak istediğim, gözü modern dünyaya dönük bir anlayışın bir semt tabanı ile birleşiminin, rüya gibi bir takım yaratabildiğidir."
dengeli yönetim, adnan süvari teknik direktörlüğüyle birleşince, göztepe'de ortaya sadece arkadaşlık değil, bambaşka bir futbol yapısı da çıkıyordu. göz-gözler dünya futbolundaki gelişmeleri anında uygulamaya çalışan modern bir takım olma yolunda türkiye'de öncü oldu. nitekim 1966 dünya kupasının ilk etkileri sahalarımızda göztepe'yle görülmeye başladı. liberonun oyun içindeki aktif hali, kalecinin topu elle oyuna sokarak takımını bilinçli bir şekilde atağa kaldırması (buna kısaca ali artuner faktörü de diyebiliriz), oyunu bir kanada yığdıktan sonra aksi kanadaatılan uzun paslarla doğrudan kaleye yönelme, hepsi göztepe'nin lige getirdiği yeniliklerdendi. 1963-1971 arasında ligi sırasıyla 5., 4., 5., 4., 4., 7., s., 3. olarak bitirdi. 1967'de kura ile altay'a kaybettiği federasyon kupası'm, 1969'da finalde galatasaray'ı yenerek, 1970'te eskişehirspor'u yenerek iki kez üst üste kazandı. 1970'te cumhurbaşkanlığı kupası'nı da fenerbahçe'yi yenerek kazandı. ama göztepe taraftan olsun olmasın herkesin ali, k. mehmet, çağlayan, hüseyin, b. mehmet, nevzat, nihat, ertan, fevzi, gürsel ve halil kadrosunu ezbere saymasını sağlayan, avrupa maceraları olmuştur. bunda en büyük paylardan biri şüphesiz ali artuner'e aittir. artuner güçlü fiziğini çok iyi kullanıyordu ve iri yapısına rağmen müthiş refleksleri vardı. yan toplara hâkimiyeti, takımına güven veren blokajları ve pozisyon doğacağını hissedip rakibin açısını daraltan, böylece de gol şansını sıfırlayan öngörüsüyle, türk kaleciliğinin en büyük isimlerinden biri olmuştu.
1967-68 sezonunda eski adıyla fuar şehirleri kupası olan uefa kupası'nın ilk turunda antwerp'i eleyen göz-göz, karşısında ispanyol devi atletico madrid'i buldu. madrid'de oynanan ve ali artuner'in harikalar yarattığı bu maç, 12. dakikada garate ve 87. dakikada gordana'dan yediği golle 2-0 bitti. izmir'deki rövanşa ise bir mucize sarı-kırmızı renklere bürünecekti. 28. dakika içinde halil ve gürselle 2-0'ı bulan göztepe umutlandıysa da, madrid ekibi pabucun pahalı olduğunu anlayarak saldırmaya başladı. bu noktada sahneye moskova panteri çıktı ve hiçbir pozisyonda rakiplerine geçit vermedi. arkadaşları bunca desteğe kayıtsız kalmadı ve bombacı halil'in golüyle maç 3-0 bitti.
başarı elbette bununla sınırlı kalmadı, bir sonraki sene göztepe, bu defa tecrübe kazanmış olarak aynı kupaya tekrar katıldı. sırasıyla o. marsilya ve agres piteşti'yi eledikten sonra, ofk belgrad'la eşleşti göztepeliler deplasmanda rakipten yediği üç golün ardından fevzi'nin 87. dakikada ata- i ğı golle umutlanıyor, 3-ilik mağlubiyete ve ali'nin kurtardığı nice pozisyona duacı oluyordu. izmir'de ise bir mucize daha gerçekleşiyor ve rakibini 2-0 deviren göztepe 4. tura çıkıyordu. tam bu noktada şans meleği de devreye giriyordu: hamburg kupadan çekiliyor, böylece göztepe kendisini bir anda uefa kupası'nda yarı finale çıkan ilk türk takımı olarak buluyordu. fakat macar ujpest dur diyordu finale çıkmaya hazırlanan göz-göz'e. yine de... durup düşününce... bu gurur az şey miydi göztepelilere?
1969-70'te ise göztepe kupa galipleri kupası'nda ilk önce lüksemburg'un union takımını eledi (3-0 ve 3-2 ile). bir sonraki rakip toshack'm formasını giydiği galler'in cardiff city'siydi. onları da 3-0 ve 1-0'la süpürdüler, ama üçüncü turda roma'ya takıldılar. ilk maçta italya'da 2-0 yenilip izmir'de 0-0 berabere kaldılar. ama başarının sadece galibiyet olmadığını çok iyi biliyorlardı göztepeliler. onlar iyi futbol oynuyorlardı, önemli olan buydu.
üstüne üstlük bütün bu başarılar dağıtamamıştı göztepe'yi, yenilmez armada bir türlü dağıtmıyordu. ali artuner bütün kulüplerin gözdesiydi. ama ne arkadaşlanndan ne de göztepe'sinden kopamıyordu bir türlü. sırasıyla antwerp, adetico madrid, ofk belgrad, cardiff city ve ajax, ali'ye talip olmuştu. o ise hiçbir zaman gitmeyi düşünmedi. niye gitsindi ki, göztepe onun ve arkadaşlarının yuvasıydı. o göztepeli ali'ydi.