ilk basımı 2004 yılında olan halit kıvanç'ın "futbol! bir aşk..." kitabından;
çok değil, maçlar başladıktan birkaç gün sonra herkes "bravo valla, coni'ler bu işi mükemmel becerdi" diyecekti. her şeyden önce çok görkemli bir açılış yapmışlardı. danslar, gösteriler, diana doors konseri, hepsi hepsi, harikaydı. futbol olarak da organizasyona kimse bir şey söyleyemezdi. sadece amerika'ya kadar gelip maçlarını izleyenler, tabii başta bu olayda yer alan futbolcular çok şikâyet edeceklerdi. televizyonun her yana yayılmasından bu yana, amerika kıtasında düzenlenen dünya kupası maçlarında "önce futbol" değil, "önce televizyon" kuralı geçerli oluyordu. günün sorusu, futbol maçlarının nasıl oynanacağı değil, dünyanın her yanındaki milyonlarca futbolseverin bu maçları tvde nasıl seyredebileceği idi. çünkü avrupa ile amerika arasındaki büyük saat farkı, maçların avrupa'da seyredilmesini güçleştiriyordu. millet sabaha karşı uykudan uyanıp otuz-kırk gece tv başına koşamazdı ya... öte yandan artık bu tv yayınlan iyi para kaynağı olmuştu. kaybedilmesi göze alınamayacak rakamlar söz konusuydu.
o halde maçlar, avrupa'da rahat seyredilebilecek saatlerde oynanmalıydı. oynandı da... daha önce meksika'da dünya kupası'nda olduğu gibi... öğle sıcağında futbol oynamak şöyle dursun, stadda seyretmenin bile kolay olmadığı açıktı. çok şükür, bir-iki küçük olay dışında, aşırı sıcağın futbolculara kötü etkisi pek olmadı. tribünlerde bazı maçlarda hafiften fenalaşanlar görüldü, o kadar. bir olay da gazetelere geçti, ekranlara geçti. belçika'nın yıldız futbolcularından staelens, hazırlık maçları sırasında baygınlık geçirdi ve bir süre tedavi gördü. (şimdi bunları anlatırken bir an düşündüm de... hani bir söz vardır. "dedenin gazetede okuduğunu, torun tarih kitabında okur" diye... ben de "futbol dedesi" olarak, çoğunu canlı canlı yaşadığım dünya kupası anılarımı sunarken, artık sadece dedenin, ninenin değil, hattâ babanın, annenin de değil, çocukların bile şöyle göz ucuyla seyrettiği finallere geldiğimizin farkındayım.)
grup maçlarında bizim için ilginç olan kolombiya'nın kalecileriydi. kolombiya kalecisi cordoba'nın yedeğinin "el turco" diye çağrıldığının öğrenilmesi de ilginçti. yedek kalecinin adı, ali farid'di. soyadı da... sıkı durun! 2002'lerde galatasaray'ın kalesini koruyacak "mondragon"du bu 1 numaralı kolombiyalı... kupa broşürlerinde "ali farid mondragon" diye yazılmıştı. kolombiya milli takımı'nın esas kalecisi cordoba da, bir süre sonra beşiktaş'a gelecekti.
bir başka grupta rusya'yı 3-1 yenen isveç de bu gruptan yükselen öteki takım olacaktı. isveç'in bu kupada alkışlanan golcüsü de, sonraları sahalarımızın iyi tanıdığı bir futbolcu olacak, fenerbahçe formasını giyecekti. tanıdınız tabii: kenneth andersson...
rusya, kamerun'u gol rekoruyla 6-1 y enerken, bu altı golden beşini atan rus futbolcusu salenko tarihe geçecekti. rus kalesine kamerun'un şeref golünü atan da, önceki dünya kupalarında çok alkışlanan bir eski kurt, bu kupda 42 yaşında top koşturan roger milla idi.