ilk basımı 2001 yılında olan ümit kıvanç'ın "kesin ofsayt: televizyon futbolu ve futbol medyası" kitabından;
1 ekim günü oynanan beşiktaş-gaziantep maçında beşiktaşlı rahim ayağındaki topu rakibi erhan'a kaptırır. iki futbolcu bu sırada beşiktaş ceza sahasının hemen dışındadırlar, durum kritiktir. rahim topu geri alamayınca, erhan'ın bacağını makasa alıp onu deviriri. hakem bülent uzun faülü vermez.
pozisyonu, iki futbolcunun çevresindeki alanı da bir parça görebildiğimiz, orta ölçekli bir planda izleriz. faul burada da bariz bir şekilde seçilir. ama hemen ardından erhan'ın yakın planına geçilir ve gaziantepsporlu futbolcunun faulün verilmeyişinden ötürü öfkeyle hakeme feryat ettiğim görürüz. "yorumcunun sesi düşer: "el kol hareketi yapmayacaksın hakeme. yaparsan sarı kart. bir daha yaparsan kırmızı kart."
faulün verilmeyişine dair tek laf yoktur henüz. pozisyon geçip gidecektir. gaziantepspor'un, üstelik çok kritik bir yerde ve durumda verilmeyen faulüne dikkatimizin çekilmesine ne gerek vardır durup dururken? hepimizin gözü, aynı zamanda hepimizi gözleyen ve gözlerimizi çevireceğimiz yeri dikte eden o kollektif ve iktidar sahibi göz, kamera da dönmektedir topun oynandığı öbür tarafa.
fakat!.. birden bir reji azizliğiyle karşılaşırız. rahim'in hareketi, bu sefer yakın planda tekrar ekranda belirir. sanki birileri "yorumcu"ya, "sarı kart kırmızı kart tamam da, bu ne peki?" diye sormaktadır.
"yorumcu", kısa bir suskunluktan sonra, gaziantepsporlu oyuncunun az önceki feryadı hakkında yeniden konuşmak zorunda kalır. "futbolcu haklı," der. "erhan haklı."
bu "yorumcu", tesadüfen maçtan bir gün sonra star'ın "spor meydanı"nda söz kendisinin taraftarlığına geldiğinde, "ben çok iyi bir beşiktaşlı'yım," diyen kişidir. "sülalece beşiktaşlı'yız zaten biz. ama daktilomun yani bilgisayarımın başına geçtiğimde veya elime mikrofonu aldığımda benim için a takımı b takımı var. beşiktaşlılık içimde artık o zaman."
zaten aksi mümkün değildir; insanın "içinde varsa" olur. 2000'lerin türkiye'sinde, "içinde" samsunsporluluk veya siirt jet-pa-sporluluk olan birilerinin televizyonlarda boy göstermesini bekleyemeyiz herhalde. dolayısıyla, iş tabiî ki, maç naklinde takımının faulünü görmezden gelmeyle sınırlı kalmaz. bu örnek olay, hepsi biraraya geldiğinde hayatı kapkara eden ufak lekelerden biri, o kadar. zaten maç nakli dediğimiz şey, kimlerin maçlarının yayımlanmasıdır ki?