maçtan bir gün önce, türk ve ingiliz holiganlarının sokak kavgasında iki insanın hayatını kaybetmesine üzülmemek mümkün değil. ölenler ingiliz değil, türk olsaydı ne olacaktı? ingiltere bu ölçüde ayağa kalkacak mıydı?
aristo, ‘‘insanları en çok korkutan rüzgarlar, saklı yerlerini açan rüzgarlardır’’ der... ingilizler'i, onların bulvar gazetelerini ayağa kaldıran, sokak kavgasında ölen leeds taraftarlarının cesedinden çok, içlerinde saklı kalan, ruhlarından atamadıkları ingiliz holiganizmi'nin bir kez daha ortaya çıkmasına neden olan istanbul rüzgarı. ingiliz guardian gazetesi'nde mark lawsen yazdığı yazısında olaya nasıl bakılması gerektiğini gerçekçi bir şekilde anlatıyor. futbol ile insan hayatı arasındaki ince çizgiyi ve adi sokak cinayetlerinin bulvar basınında futbol adına kullanılma şeklini eleştiriyor.
dün gece hagi, popescu, okan, ergün yok. ama değişen bir şey yok g.saray'da. hakan ünsal, sergen, hasan şaş ve ahmet aratmıyor onları. şaş'ın kafa golündeki çabukluk, arif ve hagi'nin 30 metreden füzeleri, emre'nin brezilya sahalarında göremeyeceğiniz estetiği, hepsi dünya çapında goller. çünkü takım dünya markası. 4-0 önde götürdüğü maçta rakibe presten vazgeçmeyen suat'ı, ikinci yarıda oyuna giren ve ‘‘kralı benim’’ diyen hagi'yi alkışlamak lazım. g.birliği böyle değildi, dün gece ne oldu? 11. dakikada ümit'in kendi kalesine attığı golle sendelediler, 20. dakikada ferdi'nin gördüğü kırmızı kartla yıkıldılar. 70 dakika 10 kişi oynayan, hem de kapanmayan, hem de g.saray'a karşı bir g.birliği'nin bundan fazla bir şey yapması mümkün değildi. dün gece farkın 10'u aşması işten bile değildi.
galatasaray bırakmıyor, ne ligi, ne uefa kupası'nı. kimse bu inancı yıkamayacak gibi. çünkü galatasaray'ın hayatı futbol. türkiye'de futbol hayatı da galatasaray.