ilk basımı 2004 yılında olan halit kıvanç'ın "futbol! bir aşk..." kitabından;
çeyrek finalin uzatmalı, penaltılı üç maçından sonra, normal koşullarda geçen, yani doksan dakikada biten tek karşılaşması başlıyor: arjantin-ingiltere... o günlerde bu iki ülkenin hangi alanda olursa olsun, karşı karşıya gelmesi, tüm dünyada kaygı uyandırırdı, kuşkuyla izlenirdi. çünkü iki devlet hafiften hafiften bir "savaş" havasına girmişti. "falkland krizi", dünyanın her yerinde büyük yankılar yaratmış, devlet adamları böyle bir savaşın önüne geçmek için kolları sıvamışlardı. son maçlarında giderek daha büyüyen maradona ise, verdiği demeçlerle hem sahadaki, hem siyasetteki kavgayı körüklüyordu sanki... ya da, futbolun yanında politika "ofsayt"ta kalmıştı. tunuslu hakem bennaceur'un düdüğüyle arjantin-ingiltere maçı başladı. azteca stadı'nda elli bini aşkın seyirci vardı. oyun güzel futbolla dolu, fazla sertlik görülmeden, normal geçiyordu. karşılıklı ataklar ve karşılıklı kurtarışlarla ilk yarı golsüz kapanmıştı.
2. yanda maradona giderek "dev"leşiyor, adeta sahanın tek hakimi oluyordu. ayaklarında mıknatıs vardı sanki... her top onu buluyordu, ikinci yarı başlayalı beş dakika olmuştu. ingiliz kalesinde en büyük tehlike de bu dakikada doğdu: havadan gelen topa kaleci shilton çıkış yaptığı anda, maradona da "bücür" boyu ile öyle bir sıçramıştı ki... shilton aciz kalıyor, topa dokunamıyordu bile... maradona ise öyle bir dokunuyordu ki... top ağlarla kucaklaşıyordu. tribünlerin yarısı "goool" diye çılgınca coşarken, öbür yarısı da "gol değil..." diye feryat ediyordu. doğrusu bana da "elle attı" gibi gelmişti ama... bir düşündüm, kafayı vurduğunu da görmüştüm. gene maradona çözecekti bu büyük bulmacayı... ve "evet, biraz kafa, biraz el" diye itiraf edecekti. tabii 1986 dünya kupası'nın en büyük yıldızı kabul edilen arjantinli, demeci bu kadar kısa tutmayacak, daha neler neler ekleyecekti... "evet, golü sadece kafa ile atmadım. biraz el, biraz kafa... ammaaa benim elim değildi o... tanrının eli de vardı orda..."
maç bu golle bitmeyecekti, fakat ingiliz takımı bu golle bitmişti. gerçekten beş dakika sonra gene maradona, bu kez nefis bir atakla ikinci golü de ingiliz kalesine gönderecekti. kupanın yıldızı, maçtan sonraki basın toplantısında "evet, ilk golü biraz el, biraz da kafayla attım" diye itiraf ettikten sonra ekranda o gol seyredilecek ve topa elle müdahale açık açık görünecekti. ingiliz menajeri bobby robson, bu açık hatadan ötürü golün sayılamayacağını, maçın tekrar edilmesi gerektiğini öne sürmüş, ancak atı alan üsküdar'ı değil de, meksika'yı geçmişti. maradona, ikinci golü nasıl attığını da şöyle anlatmıştı: "1-0 öne geçmenin keyfi içinde topu tekrar yakalamıştım. daha doğrusu burruchaga nefis bir pasla bana aktarmış, ben de sürmeye başlamıştım. yanımdan koşan takım arkadaşım valdano'ya pas verecek gibi yaparak butcher'i geçtim. ama iyi bir çalım atmıştım ona, değil mi? sonra da fenwick'den sıyrıldım. iki defans oyuncusunun arasına girdiğimde, kaleci shilton'un kalesinden çıktığını fark ettiğim anda... kolaydı sonrası... topu kaleye yuvarlamak da iş miydi yani?"
maçın sonucu, arjantin'de halkı sokaklara dökülmüştü. meksika'da da benzeri gösterilere tanık olmultuk. finalleri seyregelen arjantinliler pek fazla değildi ama, öteki latinler de arjantin'in sevincine ortak oluyorlar, birlikte tezahürat yapıyorlardı. tabii arjantinliler, bu futbol galibiyetinin, aslında falkland savaşı'nın intikamını almak olduğunu bağıra çağıra dünyaya duyuyorlardı. falkland adalarını değilse de, ingiltere'den maçı aldık ya diyor da başka şey demiyorlardı... stad dışında yer yer birbiriyle kapışan ingiliz ve arjantinli futbolseverlere de rastlıyorduk. yumruk yumruğa kavgaları ayırmakta meksika polisi çoğu kez zorlanıyordu. haaa, bu maçın bir ilginç yanını unutuyordum. hemen ileteyim: 2-0'lık durum, arjantin futbolcularını kendinden geçirmişti, o arada fırsatı kaçırmayan lineker topu ağlara gönderiyor, durumu 2-1 yapıyordu. arjantin takımı bu gole adeta aldırmamış, sağlam bir savunma taktiğiyle saha dan galip çıkmayı bilmişti. ne var ki, o tek gol, ingiliz linekere "kupanın gol kralı" olma onurunu getirecekti.
ya ingiliz basını nasıl yorumlayacaktı bu maçı? işte size bu maçın ertesi günü çıkan ingiliz gazetelerinden başlıklar:
- "dışarıda kaldık... muhteşem maradona'nın muhteşem hilesi..." - "ne biçim el? hileye geldik... haydut maradona'nın elle attığı gol..." - "sihirbaz adama yenildik. maradona elle oynadı..." - "maradona'nın yumruğu, bizi knock-out etti..." - "maradona'lı arjantin, ınglitere'nin rüyasına son verdi..." - "arjantin kahramanının elle attığı gol, bizi yıktı..."