bu maça dair o kadar çok anım var ki. ilk anda hatırladıklarımla başlayayım.
öncelikle bu maç gittiğim ilk yurtdışı deplasmanı olma özelliğini taşıyor. valencia'ya varır varmaz, diğer taraftarların ve kulüple gelenlerin kaldığı otele yerleştik. özgür ve tanıl bora'yla birlikte kısa bir valencia turu yapıp güzel ispanyol mezeleri yedikten sonra otele dönüp diğer gelenlerle birlikte maç saatini beklemeye başladık. bu arada da akşit abi ve eşiyle tanışıp bol bol sohbet ettik tabii.
maça kulübün otobüsüyle gittik. bize verilen biletlerin stadın misafir taraftar tarafında olduğunu ve fakat valencia'lı taraftarlarla karışık olarak oturulan bir yerde olduğunu gördük. önce bu duruma biraz sinir olsak da sonra yanımızdaki valencia'lılarla da hoş beş ettik.
valencia'ya kimseye haber vermeden gitmiştim ama sonra vicdanım dayanmadı, babamı aradım. baba ben neredeyim biliyor musun der demez anladı zaten maça geldiğimi ve bol şanslar dileyerek bize destek olmuş oldu.
dirim'in göndermiş olduğu 'diaspora keçileri' pankartını hepbirlikte güzelce astıktan sonra, hafif de bir gerginlikle maçı beklemeye başladık.
açıkçası o gerginlikle maçı pek de hatırlamıyorum. en belirgin hatırladığım şey valencia taraftarının o 3 katlı stada neredeyse sinemaya, tiyatroya gider gibi maçtan 15-20 dakika önce ailecek gelmeye başladığı. stadın dolu hali oldukça etkileyiciydi zaten. ve hala şuna inanıyorum ki valencia'nın attığı 2. golde taraftarın her tek pasta yaptığı 'oleeeey' 'oleeeey' tezahuratının etkisi var kesinlikle. gol geliyorum demiş, taraftar tarafından da getirilmişti maalesef.
maç bittiğindeyse akşit abi kendi üzülmeyi bırakmış, beni avutmaya çalışmıştı. artık nasıl kahrolduysam... ah be skoko atsaydın o golü işte...
bir de iyi ki babama haber vermişim, yoksa maçın ertesi günü radikal gazetesinin en arka sayfasında valencia'da bir avuç gençlerbirliği taraftarı resmini görünce güzel bir hesap sorardı herhalde...